31 Mayıs 2007

Kulak Ağrısı 1

Daha önceki yazımda kulak ağrısından mahvoldum diye anlatmıştım. Merak eden arkadaşlara hemen haber vereyim, Allah'a şükürler olsun ki ağrım yok. Kulağım tıkalı ama olsun. En azından o geceyi ağrısız geçirdim. Fakültedeki doktora tekrar gittim ve temizliği yaptı o da. Meğerse mantar değil enfekte bir olaymış. Ağrısızda temizlik yapılabiliyormuş demek ki.

Hakikaten anlamıyorum ben bu doktorları. İkisinede para vererek muayene oldum. Nedir bu ikilik anlamak mümkün değil. Fakültedeki doktor "kulağınız tahriş olmuş, bu nedenle damla damlattığım zaman acı duyuyorsunuz" dedi. Ben edepsiz bir kadın olsam kulağımı kazıyan doktoru gidip hastanesinde paralamaz mıyım? Pes demekten başka bir diyeceğim yok.
Bir damla verdi son gittiğim doktor ve gelicek hafta çarşamba tekrar çağırdı. Aynı işlemi tekrarlıyacak. Dedimya kulağım tıkalı ama ağrım yok. O da bir haftaya kadar açılırmış doktorun dediğine göre.
Herkese gösterdiği ilgiden dolayı teşekkür ederim.

30 Mayıs 2007

Kıskandım





Sevgili Rahşan'ı çok kıskandım bende çektim, yayınlıyorum. Kafam fotoğraf işine yatmaya başladı. Hadi hayırlısı. Kıskandım dediysemde tatlı bir kıskançlık gerçek sanmayın emi.

Kulak Ağrısı

Geçen hafta salı gününden beri bir kulak ağrısı başladı anlatamam. Sesim gitti önce. Doktora gittim. Antibiyotik dahil olmak üzere birçok ilaç verildi. Kulağımda da iltihaplanma olduğu söylendi. Tamam dedim ve ilaçlarımı eksiksiz kullandım. Cumartesi bir ağrı ki, hemen gittik hastaneye. Doktor kulağımda mantar olduğu ve temizlenmesi gerektiğini söyledi. Aman yarabbim olmaz böyle bir acı. Beynim oyuldu. Hem kulağım tıkalı hem duyuşum az. Acıya dayanıklıyım ama dayanılır gibi değil temizleme işleme yapılırken. Neyse gözyaşlarımı sildim ve eve gittik. Açılır gibi oldu ve iki gün rahattım. Hastanede ki doktor salı günü tekrar gelmemi söyledi ve bu arada da çok dikkatli davranmam gerektiğini asla ve asla su kaçmaması gerektiğini yoksa bu mantarın beynime kadar gideceğini söyledi.

Pazartesi gecesi tekrar bir sancı aman Allahım oyuyorlar beynimi. Ertesi sabah tekrar gittim. Doktor bir önceki hastasının sinirini benden çıkarttı sanki. Neymiş hastası bazı sorunlar yaşamış. Hasta bir doktor ve babasıda benim gözlerimin önünde neredeyse doktoru tehdit etti.

"Daha ileriye gidecektik ama oğlum engel oldu" dedi. Muayene olacağım doktorla aralarında ne geçtiyse çok sinirliydi.

Tamam dedim ben şimdi mahvoldum. Adam sinirini benden çıkaracak. Girdim içeriye. Doktor burnundan kıl aldırmıyor. Ne soru sorabiliyorum, ne ne yapmam gerektiğini.

"Çevirin kafanızı" dedi. Çevirdik. Başladı yine kazıma işlemi. Bağırıyorum. Adam "bağırmayın ki rahat çalışayım temizliyeyim" diyor.

Ya ne mümkün. Nasıl bağırmam canım çok yanıyor. İnanın, iki kürtaj geçirdim onlar bile daha kolay. Neredeyse bayıldım bayılıcam.. Başladı "işte biz canla başla çalışırız da kıymetini bilen olmaz", " güya doktor babası". Ne dersin şimdi. Ben sadece canımın yandığınla kalmışım. Oyulmuş beynim yine. Birde cuma tekrar gidecekmişim yine beynim oyulacakmış. Kullanabileceğim başka hiç bir ilaç yokmuş. Dövmediği kaldığı herifin yaa.

Neyse eve geldim ama ağrım geçmiyor bir türlü. Ağlıyorum devamlı. Çaresizim. Ne yapayım? Ne ilaç kullanayım?, bilmiyorum. Eşim araştırma yapıyor devamlı netten. Benim sayemde kulak üzerine tez hazırlıyacak neredeyse. Canım benim sağolsun.

Akşam kadar ağlamaktan gözlerim hem kan çanağına döndü, hemde şişti davul gibi. Ağrı yüzünden sanki üzerimden kamyon geçmiş gibiyim. Neyse ki akıl edip Eskişehir Osmangazi Tıp Fakültesi KKB bölümünden özel randevu almayı akıl edebildim. Hemen ertesi güne yani bugüne. Buradaki doktorada her şeyi anlattım. Neyse çok anlayışlı davrandı. Canımı yakmamaya gayret göstererek temizliği yaptı ve "geç kalmışsınız, keşke daha önce buraya gelseydiniz" dedi. Şu anda ağrım yok Allah'a şükür. Tıkalı ama olsun. Yarın tekrar gideceğim. Bu gece çok önemliymiş. Ağrı olursa hemen hastaneye gelmemi tembih etti doktor. Bundan sonraki yaşamımda da asla ve asla kulak pamuğu kullanmamamı söyledi. Çünkü kulak pamuğu dış taraftaki kirleri içeriye taşınıp kulağa zarar verirmiş. Bakalım yarın neler le karşılaşıcam.

Diğer doktora gelince elime geçirirsem ne yaparım bilmiyorum. A be adam bana ne garezin vardı. Acı olmadan da temizliği yapılabiliyormuş. İkiside tıp okumuş, ikiside KKB'ci. Ama biri doktor, diğerini bilemiyeceğim artık.

28 Mayıs 2007

Cam Boyama


Evet, bundan önceki yazılarımda devamı gelecek demiştim. Bu cam tabağı yapmak esasında gerçekten çok kolay, bir o kadar da zevkli. Öncelikle üzerinde hiç bir deseni, kabartısı olmayan bir cam tabağa ihtiyacınız var. Bunun için Paşabahçe’nin düz cam tabakları çok uygun. Öncelikle tabağımızı alkol veya kolonya ile bir güzel temizliyoruz. Sonrasında nasıl bir desen istiyorsak, o desenin kendisini veya ince kâğıda çekilmiş renkli fotokopisini cama yapışabilecek bir yapıştırıcı sayesinde tersten yapıştırıyoruz. Bu tür işlemlerde yani cama uygulanan işlemler için tersten çalışılması çok önemli. İç tarafında herhangi bir çalışma yapılmıyor çünkü. Yapıştırma için kullanılan ürünün, yapışma sonrasında şeffaflaşmasına dikkat edelim yani öyle bir ürün kullanalım. Ben burada -ahşap boyamasını bilenler bilir- dekupaj tutkalı kullandım. Desenimizin yüzünden tutkalı sürüp, camın arka yüzünden yapıştırıyoruz. Fazlalıkları ve hava kabarcıklarını aldıktan sonra boyama işlemine geçiyoruz. Benim kullandığım boya markası Tex-co'nun Sparkles (Hazır sim).

Kullanacağımız desen ve boya birbirine uyumlu olmalı ki desenimiz belli olsun. Boyayı çok iyi karıştırıyoruz. Arzu ederseniz fırça ile ya da ufak sünger ile tamponlayarak desenin etrafını tamamen kapatıyorsunuz. Bolca sürmekte fayda var. Sonrasında bırakalım boya kurusun. Yaklaşık 1 gün (24 saat) boyunca kurur. Kuruduğunu en güzel boya bir miktar şeffaflaşınca ve ortada sadece simler çıkınca anlayabilirsiniz.

Bu işlemde tamam olduktan sonra sim boyanın üzerine ahşap boyamada kullanılan beyaz sedef boyanın içine çok az miktarda civciv sarısı karıştırıyoruz. Bunun nedeni sim boya tamamen kapatmıyor ve arka tarafının görünmemesi için bu işlemin yapılması gerekiyor. Gelişigüzel camı tamamen boyuyoruz. Desende dahil olmak üzeri tamamen kaplanıyor. Bu sürülen de kuruduysa vernikliyoruz. Sprey vernik daima tercihim. Hem çok rahat yapılıyor hem de her tarafını kapatabiliyor.

Anlatımının uzun olduğunu bakmayın. Gerçekten çok kolay yapımı. Bir tanıdığınıza hediye etmek isterseniz hem değişik bir hediye hemde sizden. Yaratıcılık sizlere kalmış artık. Kolay gelsin.


24 Mayıs 2007

Kumaş Boyama Ebru




Kumaş Boyama Ebru yapmak hem çok zevkli bir o kadar da meşakkatli. Önceden yapacağınız kumaşı şaplı suda bekletip duruluyor ve kurutuyorsunuz. Sonrasında kireçsiz suda kitrenizi hazırlıyorsunuz. Bu su yaklaşık 24 saat boyunca bekletiliyor. Ara sıra karıştırılıyor ve pütürleri gideriliyor. Elbette yapacağınız teknenin büyüklüğüne göre kitrenizi hazırlıyorsunuz ve hazırladığınız bu kitre ile yaklaşık 1mx1m oranlarında 10 adet boyama yapabilirsiniz. Sonrasında kumaş boyama için satılan özel ebru boyalarıyla istediğiniz şekilleri verebilirsiniz.
Ben bunu kumaş boyama kursuna giderken yaptım. Hocamız sağolsun gösterdi bize tekniği ve sadece kendi anneme ve kayınvalideme yapabildim. Bende yok bundan. Bir daha da yapamadım.
Boyalarla şekil vermeye gelince süpürge sapıyla, iğneyle veya herhangi ince bir şeyle yapılabilir. Öncelikle kitreyi tekneye döküp üzerine gazete kağıdı serip hava kabarcıklarını alıyorsunuz ve renkleri gönlünüze göre damlatıp, (zaten bizim kullandığımız PEBEO boyaları damlacıklı) desenleri vermeye başlıyorsunuz. Biraz Ebru Sanatı'nı izlediyseniz kolaylıkla yapılabilir. Ama bunun için özel bir atölye olsa hiç fena olmaz. Kitre tekneniz ne kadar büyükse kumaşın o kadarını boyuyabilirsiniz. Suya desen çiziyorsunuz Ebru Sanatında. Aynı desenden bir daha istesenizde yapamazsınız. Ben bir daha yapabilir miyim Kumaşa Ebru'yu diye soracak olursanız işte bu çok zor.



22 Mayıs 2007

Tuğra Çanak





Osmanlı Tuğrasını oldum olası çok severim. Bu cam çanağı yaklaşık 2 sene önce yapmıştım.
Düz bir cam çanağa pasta rölyefle tuğrayı çiziyorsunuz. Saydam olduğu için cam, alttan kopya çekmek kolay oluyor :). Üzerine de altın varak yapıştırmak için solüsyonunu sürüyorsunuz. Solüsyon kuruyunca altın varak yapıştırıyorsunuz ve püsürüklerini temiz bir fırçayla temizliyorsunuz. Gerçi onun üzerine eskitme çalışması yapabilirsiniz ama ben denedim hoş olmadı. Birde son kat olarak sprey vernikle sağlamlaştırdık mı geriye iyi günlerde kullanmak kalıyor.

20 Mayıs 2007

Bana Göre

Evet, hepinize sonsuz teşekkürler. Geçekten hayal dünyalarımız ne kadar geniş değil mi? Kendi ufak hikayemi anlatmadan önce sevgili Ayşegül hakkında da sizlere biraz bilgi aktarayım. Aşağıda bahsi geçen bilgileri kendi resim sergisine ait davetiyeden birebir aldım.



AYŞEGÜL YARAR


1982-1986 Gazi Üniversitesi Söbütay ÖZER'in atölyesinden mezun oldu. 1994-1996 yıllarında Hacettepe Üniversitesi master derslerine özel öğrenci olarak devam etti. Birçok karma ve kişisel sergiler açtı. Halen kendi atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.



KİŞİSEL SERGİLERİ:

1998 Kültür Bakanlığı Devlet Güzel Sanatlar Galerisi- ANKARA
1999 Çağ Ajans Sanat Galerisi- ANKARA
2000 Milo Sanat Galerisi- ANKARA
2001 Kavaklıdere Sanat Galerisi- ANKARA
2002 Ankara Tenis Kulübü Sanat Galerisi- ANKARA
2002 Halkbank Sanat Galerisi- ANKARA
2005 Galeri Sans- ANKARA (23 Şubat 2005)


Sanatçı, günümüzde giderek karmaşıklaşan ve parçalanmış toplumsal yaşam içinde devinim gösteren insan ilişkilerini resimlerinin ana temasını oluşturduğunu söylüyor. Yarar, bu bağlamda aşk, doğum, ölüm, yalnızlık, yok olma korkusu, cinsellik gibi evrensel olguları işliyor. Bu evrenselliğin, modern hayatın kendi özgün çerçevesi içinde nasıl maddileştiği onun temel sorunu. Böyle olunca da zaman ve mekanın yapılanışı resimlerine dinamizim kazandıran ana öğeler oluyor. Parçalanmış mekanlarda eş zamanlı olarak devinen insan ilişkileri, soyut figüratif biçimler olarak resimlerinde öne çıkıyor. İlk sergisinden bu yana hareket noktasını kendi yaşamı olarak belirleyen sanatçı, son dönemde mitolojide geçen ya da ilk toplumlarda kullanılan ve evrensel temaları ifade eden sembolleri incelemekte. Mitolojide cinsiyeti, yani erkek ve kadını sembolize eden geometrik şekilleri ön plana çıkarmaktadır.



Gelelim bana göre bu tablonun anlattıklarına. Gerçi bir tablo bana göre ancak ve ancak gerçekten sizin karşınızda ise bir hikaye yazılabilir. Sizi hislendirebilir. Eminim bu resmin kendisini değilde başka bir yerde baskısını görmüş olsaydım bu hikayem oluşmıyacaktı. Ama sizler bunu çok iyi başardınız, hepinize candan sevgiler ve kucak dolusu teşekkürler. İşte bendenizin ufak hikayesi. Bana göre tablonun hissettirdikleri.

Bir kadın. 30’lu yaşlarda. Güzel, alımlı. Hayatı zorluklar ve fırtınalar içindeyken birini tanıdı. Sonrasında limanı sandı O’nu, sevdi. Delicesine. Sığınmak istiyordu bir limana artık. Bulduğunu sandı limanını. Ama olamayacak bir aşktı onunkisi. Çok istedi limanına sığınmayı. Limana sığınsın ki hayatı durulsun. Kendi hayatı fırtınalarla doluydu. Dinginlik ve huzur arıyordu.
Sevdiği adamın son öpücüğünü aldı. Kalbi acımaya başladı. Kalbinin parçalanacağını sandı, tuttu. Sevgi bu kadar acı verebilir miydi? Ne kadar sevse de, ayrılmak istemese de zorunluydu. Gururluydu, başını öne eğip zayıflık edip ağlamak istemiyordu. Şimdiye kadar nasıl zorluklara katlandıysa, bu acıyı da atlatıp hayatına devam edecekti. İnanıyordu önüne sığınabileceği daha nice limanlar çıkacaktı. Ama her ne kadar böyle düşünsede bu çok acıtmıştı. Keşke imkânsız olmasaydı da, ayrılmasaydı sevdiceğinden.
Ayrıldılar. Her ne kadar kalbi acıyla sızlasa da, parçalanacak gibi olsada.

15 Mayıs 2007

Size Göre


Bu tabloyu annemin alt komşusu yapmış. Kendisi ressam. Ayşegül Yarar. Resimleri bir dünya, kendisi ise bambaşka biri. Çok sevdiğim, saygı duyduğum birisi. Onunla sohbet etmek her zaman beni mutlu eder. Esasında kendisi hakkında sizlere anlatacağım çok şey var ama, öncelikle birer hikaye bekliyorum bu resim için. Ben ilk gördüğümden beri bu resim bana çok şey anlatıyor. Bakalım sizlere neler anlatacak? İlk önce sizlerin neler hissettiklerinizi öğrenip kendi yazdığım küçük hikayeyi anlatacağım sonrasında. Merakla bekliyorum yorumlarınızı.

13 Mayıs 2007

ANNE



Annemin yanından daha yeni ayrıldım. Yeni geldim Ankara’dan. Ama ne olursa olsun özlüyor insan yinede. Kalpteki yeri farklı. Hele bir de anne olduğunda, daha da iyi anlayabiliyorsun işte. Ana olmak... Kendi canında can taşımak, doğurmak, emzirmek ve hayata hazırlayıp bir birey olarak yetiştirebilmek. Elbette babaların payı azımsanamaz. Ama en çok özveride bulunan varlığın kadınlar olduğu bir gerçek. Dünyanın neresinde olursa olsun hepsi bütün anneler aynı. Tek farkları yaşam şartları. Aşağıda sizlerinde hoşunuza gidecek bir şiir buldum. Eminim sizlerde beğenirsiniz.


ANNE

Senden uzaklarda gam var, keder var.
Yaralı gönlümü hasretin dağlar…
Yollar uzak, geçit vermiyor dağlar,
Sensizlik, çekilmez dert imiş anne...

Su dar günlerimde yanımda olsan,
Çocukluğum gibi bağrına sarsan,
Yine dertlerimin ortağı olsan.
Silsen, gözlerimin yaşını anne…
Sardı bedenimi, bölük bölük dert…
Yüklendi üstüme gam ve kasavet.
Aldı yavrunu da, elinden gurbet,
Çırpınır, hep seni anarak anne...
Alıp da başımı dizine koysan,

Saçlarımı tel tel edip okşasan…
Arada bir öpsen ve kucaklasan,
Kalmazdı bir derdim, yanında anne…

Döv bir çocuk gibi, ol da yanımda…
Hüngür hüngür ağlat beni kolunda,
Dert, içime ata ata doldu da,
Boşaltayım, dizin dibinde anne…

Ahmed Günbay Yıldız


Benimde canım anamın anneler günü kutlu olsun. Her ne kadar bu yazdığım yazıyı görmese de şimdilik. Bana emek verdiğin, hayatından benim için özveride bulunduğun için teşekkürler anacım. Verdiğin emeklerin hiç biri boşa çıkmadı. Hepsi bende, yerli yerinde. İlmek ilmek dokuduğun hayatımda, şimdi ben oğlumu dokumaya çalışıyorum. İlmek ilmek. Senin hakkını ödemek mümkün değil. Sana binlerce teşekkürler. Beni hayata getirip tek başına büyüttüğün için. Hakkını ödeyemem anacığım……

7 Mayıs 2007

Taze Sarımsak ve Hıdrellez

36 yaşını bitirip, 37 yaşından gün almaya başladıktan sonra gelelim boşladığımız bloğumuzdaki yazılarımıza. Sizlere iki ayrı konu yazacağım. Çünkü yarın Ankara yolcusuyum. Biraz çabuk karar verdim gerçi ama olsun. Yanılmıyorsam annemin bana ihtiyacı var. Ama kendide çok inatçı. Akıl verirsin almaz. Sonra çok yoruldum her şeyi düşünmekten der. İşte tek çocuk olmanın zorluklarından minicik bir tanesi. Annemin aklı her daim doğrudur. Başkasının aklı ona uymaz. Onun yerine hem düşünülmesini hemde düşünülmemesini ister. Bazen kafayı yeme noktasına geliyorum ama. Neyse. Benim anam, canım başımın tacı işte.

Her neyse gelelim konularımıza. İlk önce sizlere sarımsaktan bahsetmek istiyorum. Ama taze sarımsak. Sizleri bilmem ama taze sarımsak çıktığında hiç dayanamam ve eğer karnım açsa bir oturuşta bir baş taze sarımsak, yanına güzel tam yağlı bir peynir ve taze ekmek. En lezzetli yemeği verseler elimin tersinle iterim o anda.


Bana göre her bahar taze sarımsak yendiğinde takip eden kışta daha az hasta olunuyor. Ben bunu kendimde defalarca denedim. Hangi sene sarımsağı fazla yiyemediysem o senenin kışı ben çok hasta oluyorum. Böyle diş diş olacak. Yemek yanında, hele birde et yemeği, süper bana göre.

Haa gelelim meşhur sarımsak kokusuna. Buna diyebileceğim maalesef bir şey yok. İşte vivident türü naneli sakızlar olabilir ama en iyisi siz yerken evdeki herkesin de en azından bir diş sarımsağı yemelerini sağlayın. Böylece kimse kimsenin ağzındaki sarımsak kokusunu almaz. Herşey sağlık için. Değil mi ama :)

Gelelim ikinci mevzuya. Bildiğiniz gibi hıdrellez geçtiğimiz 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan geceydi. Bizde ailecek kayınvalidemin oturdukları bahçeli eve gittik. Hem benim doğum günümü kutlarız dedik. Havada sıcak, kaçırılmaz; elimizdeki küçük mangalımızı da yakarız keyif yaparız dedik. Neyse mangal sefasını yaptık. Mangal olurda, sonrasında mangalda pişen Türk Kahvesi olmaz mı? Hem de nasıl oldu. Eşimin kardeşi Doğan başında, pişirdi kahveyi. Gerçi cezvemiz bakırdan olsaydı daha bir güzel olacaktı ama bu bile enfesti. Doğan, ben ve birde kayınpederim içtik kahveyi. Eşim zaten oldu olası sevmez. Ruşen ve Kayınvalidem de "biz çay içelim dokunmasın" dediler. Ama bence hata ettiler. Valla uzun süredir içtiğim en lezzetli kahveydi. Sonrasında mangalda bir kor oldu ki. Gece de çok güzel görünüyordu ateşin koru.















Sonrasında dışarıda yakılan ateşlere bakmaya gittik. Mahallenin çocukları inşaat temellerinde lastik yakmışlar. Bu ateş işini ben anlayamıyorum. Ateş yakılsın da neden lastik. Soluduğumuz hava yeteri kadar kirli, birde lastik dumanı. Üzerinden atlayan çocukları görmenizi isterdim. Hepsi birer zenci olmuşlardı dumandan. Eve dönerken etraf sanki sis basmış gibiydi. Herhangi bir esinti olmadığı içinde duman dağılmayıp etrafta olduğu gibi kalmıştı işte. Bence bu ateş işini sadece odun parçalarıyla yapsalar nasıl olur? Hıdrellez olmaz mı yoksa?:P


4 Mayıs 2007

40'a Kaldı 4

Evet, 40’a kaldı 4. Geldim 37 yaşıma.
Nasıl geçti? Bir anlayabilsem. Şarkıda dediği gibi

Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım
Bazen gözyaşı oldu, bazen içli bir şarkı
Her anını eksiksiz dün gibi hatırlarım
Dudaklarımda tuzu, içimde yanar aşkın

Şarkı ne doğru söylemiş. Bir haber bile vermedi hayatım geçip gidiyor. Ama her yaşım güzel, mutlu. Kendine göre acısı, tatlısı oldu. Olmasa olur mu zaten. Ot gibi bir hayat. Didişeceksin, kavga edeceksin, bağıracaksın, kahkahalarla güleceksin.



Hayat maalesef öyle kısa ki. Anlayamıyor insan nasıl geçtiğini. Hele birde evlenip dünya tatlısı oğlun olursa hayat çok daha çabuk geçiyor. Hayat kaynağım, yaşam sevincim benim, oğlum Berke'm. Eşim ise hayat arkadaşım, yoldaşım, sevgilim, Mustafa'm.



Daha ne diyeyim. Sana çok teşekkür ederim anacım. Beni doğurup, baktığın büyüttüğün için. Her ne kadar babasız bir evlat büyütmek zor olsada. Her ne kadar babam bu sorumluluğu kabul etmek istemese de.


Doğum Günüm kutlu olsun. Benim gibi 5 Mayıs’ta doğan herkesin doğum günü kutlu olsun. Hayat çok güzel. Nefes alabiliyorsanız, eliniz kolunuz tutuyorsa, bunlar yeterli olabilmeli.

3 Mayıs 2007

İrmik Helvası

Dün akşam canım acayip tatlı istedi, ne yapayım derken aklıma İrmik Helvası geldi. Hem çabuk olur, hem de zahmetsiz. Baktım evde malzemelerim de var. Ailecek bayıla bayıla yedik. Aşağıda belirttiğim malzemeler yaklaşık 4 kişilik.

Malzemeler:
* 1 Su Bardağı Helvalık İrmik
* 1.5 Su Bardağı Süt (arzu ederseniz su da olur)
* 50 gr margarin veya arzuya göre tereyağı
* 1 Su Bardağından biraz az Toz Şeker
* İsteğe göre Çam Fıstığı ( Bana göre olmaz olmaz)
* Üzerine Tarçın

Yapılışı:
Öncelikle yağımızı eritelim. Bu arada da çam fıstıklarımızı ekleyelim ve güzelce kavuralım. O mis gibi kavrulmuş irmik kokusu gelince kavurmaya ara verip toz şekeri ekleyip bir çevirdikten sonra sütü ekleyelim. Sütü çekene kadar karıştırmaya devam. Sütü iyice çektikten sonra pilav demler gibi demleyelim. Yaklaşık 20 dakika sonra servis yapabiliriz. Üzerine de isteğe göre tarçın serptik mi, yemede yanında yat. Afiyet olsun.



1 Mayıs 2007

Açalya'nın Bebeği


Evet . Bu bebek pikesi için bayağı uğraştım. Gerçi istediğim gibi olmadı. Dikiş makinam bana yaptı yapacağını. Dikiş atlayıp durdu. Ama bence önemli olan bu işte işlenen civcivler ve yazılar.


Yine en sona bıraktım resim çekme işini. Eşimin cebinden çekildi son anda. Kayınvalidemler gönderecekler köye. O yüzden ne yerini ayarlıyabildim nede başka bir şey. Bulduk ve çektik işte. Açalya'ya gidebilmesi için ilk önce köye gidecek pikemiz. Yola çıktı şimdiden, uzun bir yol kat edecek şimdi. Bu pikeyi gerçekten çok severek ve isteyerek yaptım. Bunun son halini sizlerle beraber Açalya'da ilk defa görecek. Biliyorum resim kalitesi kötü ama en azından ne olduğu belli. Bunu kime gösterdiysem "Aslı bu pikeyi görünce çocuk doğurasım geldi" dedi.


İlk başlarda gözlerim alışık olmadığı için başım döndü ve gözlerim karardı. Ama sevgi olunca iş değişiyor işte. Nakış etamini (bilenler bilir) DMC. Bulunmaz Eskişehir'de demiştim , ama yanılmışım. Hemde alasını buldum. Pikesi de Sarar. Haa bu arada işleme ipleride DMC'nin kendi ipleri. DMC'den bu konuda asla vazgeçemem doğrusu. Beğendiğim modelde zaten birebir renkleride veriyor. Benim eklediğim sadece A- T harfleri ve Baby Heeren yazısı. Geriye kalanını kopya çektim :). Bide az önce bahsettiğim gibi dikiş makinam da bana ihanet etmeyip kenarları iyi dikebilseydi tam olacaktı yani. Ben doğum için bir tahminde bulunuyorum ve 4-5 Mayıs diyorum. Eğer 5 mayıs ta gelirse bebek benimle doğum günü aynı olacak. Şansa bak :)Umarım Açalya'da beğenir ve severek kullanır. Sizler ne dersiniz?