30 Ağustos 2007

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

25 Ağustos 2007

Dalgamız


İlk mim dalgam (bence sobeleme veya pas atma) Sevgili Perili Köşk için büyük bir başarı kazanan İTÜ Güneş Takımı için Benimde çorbada tuzum bulunursa ne mutlu bana. Gençlerimiz gerçekten çok başarılılar. Öncelikle benimde bu konuda bilgim yoktu ve araştırınca, bir şeyler öğrendim. Ama esas bununla ilgili bilgileri aktaran kişi Kadir Bey. Kendisinin sitesinde ayrıntılı olarak yer vermiş, nede iyi etmiş.

Benim anlamadığım, çok affedersiniz b..tan püsürden haberler yapılıyor medyamızda da, böyle başarılı haberler neden yayınlanmıyor anlamak mümkün değil gerçekten. Ama bu sobeleme için benden sonrada başka blog severlerde kendi sayfalarında da yer vermeli diye düşünüyorum. Bunun başlatılmasının amacıda bu değil mi? Bende Sevgili Figen , Annelog ve Açalya ya pas atıyorum. Sizde sayfalarınızda bundan bahsedin arkadaşlar ve daha çok kişi bundan haberdar olsun.

İkinci mim dalgamız, az önce dedim gibi sobeleme sevgili Eda Suner tarafından yapılmış tarafımıza J. Bahsedeyim bende dışarı çıkarken yanıma almadan asla ve asla olmadan olmaz altı eşyaya.
1- Cep Telefonum ( çok büyük alışkanlığım)
2- Çantam (Annem kendi elleriyle ördü)
3- Fotoğraf makinem ( işime çok yarıyor nerede ne olacağı hiç belli olmuyor)
4- Elbette ki cüzdanım ( parasız bir şey maalesef olmuyor)
5- Evimin anahtarı. (Geçen sene evimize hırsız girdikten sonra kasa anahtarı gibi bir şey).
6- Güneş Gözlüğüm

Bu asla olmaz olmazlar için adaşım Aslı’ya , Rahşan’a ve de Renkler’e pas atıyorum. Sıra sizde arkadaşlar.

23 Ağustos 2007

Eski Paralar

Sevgili Eda beni mimlemiş. Sağolsun. Mimlendik yani ama önce sizlere bu paralardan bahsedeceğim sonraki postumda da Edacığımın isteği olarak mimlenme hareketine devam edeceğim. Umarım sevgili Eda bana darılmaz neden hemen yapmadın diye. Ama bu aklımdayken ve zamanı geçmeden bu postu yazmalıydım.

Sizlere annemin anjiyo olduğundan bahsetmiştim bir önceki postumda. İşte annem hastanede yatarken bu hastaneye çok yakın bir bakkal dükkanında gördüm bu eski paraları. Bu bakkal dükkanını işleten Ali Şenligil. Kendisi ufak ama çok hoş bir bakkal olan Ünal Gıda Pazarı'nın sahibi. Burada eski paralardan başka eski bir gromofon ve çeşitli eski radyolar var. Benim en çok ilgimi çeken ise Cumhuriyet'in ilk parasının da burada olması. Paraların hepsi cam altında. Bende resimleri öyle çekmek zorunda kaldım. Ama Ali bey burasını yılbaşında devredeceğini söyledi."Artık çok zor oluyor, yaşlandım artık" dedi. Ama ilgilenmek istiyen kişilere bu paralar hakkında bilgi aktarabileceğini söyledi. Bende buna aracı oluyorum ve telefon numaralarını sizlere ulaştırıyorum. İlgilenenlere duyurulur.

Ünal Gıda Pazarı Ali Şenligil
Adres: Mamak Cad. No: 29/B (Göz Bankası Karşısı) (Ankara Üniversitesi Kalp Merkezi yakını) Ankara
Tel: 0 312 363 05 64 Ev : 0 312 319 51 66









10 Ağustos 2007

Tatil Bitti

Tatile gittik ama, bir macera oldu neredeyse. Mersin'e dayımların yazlığına; annem, ben ve oğlumla gittik. Ama giderken oğlum ishale yakalandı. Ne ishal hemde, tutamıyacak kadar. Ne yapmalı, ne etmeli. Oğlum ishal, biletler alınmış. Ben de giderken yol boyunca herhangi bir kaza olmasın diyerek altına yetişkin bezi bağlamak zorunda kaldım. Biraz komik ama ne yaparsın. Bereket gece otobüs yolculuğu yapacağız ve oğlum yolun büyük bir kısmında uyuyacak. Daha öncede böyle bir isale yakalandığı için en azından biliyorum ne tür bir ilaç kullanılacağını ve hastalığın kaç gün süreceğini. Çünkü belirtilerin tamamı bağırsak enfeksiyonunun göstergesi. İlaçlarda yanımda. Neyse kazsız belasız vardık. Varan seyahatle gidelim de en azından daha rahat bir yolculık geçirelim dedik. Meğerse efendim, Ankara'dan Tarsus'a kadar otobüs, oradan servisle gidiliyormuş. Saçmalığın daniskası ve te bulunanların çoğu Mersin yolcusu, geri kalanlar Adana'ya devam ediyor. Sanırım uçak fiyatları bayağı etkilemiş seferleri ve İstanbul'dan kalkan otobüs, Ankara Mersin ve Adana yapmışlar. Bir yandan oğlan ishal, bir yandan nuh nebiden kalma servis ( bereket kliması var). Neyse yaklaşık 40-45 dakika sonra Mersin'e vardık. Aman Allahım bu ne sıcak. Sanki cehennem kapakları açılmış ve yapış yapış her tarafımız. Dayım bizleri Mersin otogarından aldı ve yazlığa yollandık.

Dedimya oğlum ishal. Ne iştah var ne bir şey. Üstüne üstlük bir de yediğini çıkartıyor. İlaç veriyorum faydası yok. Ertesi gün baktım bende de garipliklar var. Midem bulanıyor, halim yok. Dayım sağlık ocağına gidelim isterseniz dedi. Benim bazen inadım tutar. Yok ilaçlar var, geçer diyorum. Baktım olmayacak, annemlere "siz sağlık ocağına gidinde bari ek ilaç yazdırın dedim. Oğlanı da alın çünkü benim gelecek halim yok".Onlar çıktılar ben de yattım. Gittiler, gelmezler bir türlü. Herkez evde bırakmış cep telefonlarını, ararım bulamam

Neyse efendim, dayımın oğlu bir müddet sonra geldi ve haber getirdi. "Ablacım, sağlık ocağındakiler serum takılması gerektiğini söylediler, bizde düşünmeden evet dedik, senide alalım, sende bir serum ye hemen ayağa kalkarsın". Serum lafını duyar duymaz ayaklandım, ama gerçekten ayakta duracak halim yok. Neyse arabayla sağlık ocağına vardık. Baktım oğlum kolunda serum gülücükler atıyor. Görünce bayağı bir kötü oldum. Ağlamamak için zor tuttum kendimi. İyiki de serum almış. Çünkü bu lanet bağısak enfeksiyonu sıcakla birleşince insanda ne mineral bırakıyor ne başka bir şey. Oğlumun gözleri parlamaya başlamıştı ben gittiğimde. Direnci yerine gelmeye başlamış herkese laf yetiştiriyordu. " Bak anne bana Fenerbahçeli serum taktılar güçlerimi kazanıyorum. Aynı Power Rangers gibi olacam". Güler misin ağlar mısın? Bana da bağladılar. Serumun içinede enfeksiyon ve mide bulantısı için bazı ilaçlar enjekte ettiler. Kendimize gelmeye başladık.

Oğlum ertesi gün denize girebildi ama benim girmem mümkün değil, çünkü tuvalet problem. Geldimi tutabilene aşkolsun. Oğlumun keyfi yerinde ya önemli değil gerisi. Benim ishalde yaklaşık 2 günde geçti. Neyse denize bizde merhaba diyebildik ve yaklaşık 1 haftalık Mersin gezisinin anca 3 günü denize girebildik. Sizlere anlatamıyacağım bir sıcak vardı. Uyumak mümkün değil anca bayılarak uyuyabiliyorsun. Bu kadar sıcaklarda gitmek gerçekten deli cesareti. Annem için özellikle. Kalp rahatsızlığı var, geçen sene stend takıldı damarlardan birine. Dedimya deli cesaret bizimkisi
Oralarda anneme bir şey olmadan geldik. 2 gece Ankara'da kaldıktan sonra Eskişehir'e vardık. Babamız bizi çok özlemiş. Bizde onu elbette. Oğlumun bir atlayışı vardı babasına görmeliydiniz. Neyse bize de sıra geldi oğlumdan bizde hasret giderdik eşimle. İşin garibi eşim biz Eskişehir'den ayrılmadan da ishaldi. Onunki bayağı devam etti. Sanırım olmadık bir yiyecekten bir efksiyon kaptık ailecek

Cumartesi annemle telefonda konuşurken kendisinin ambulansta olduğunu söyledi. Neye uğradığımı şaşırdım, tam anlamıyla dumura uğradım. Meğerse ufak bir kalp krizi geçirmiş ve ambulansla hastaneye götürüyorlarmış. Ne olur ne olmaz diyerek. Bavullarımızı yerleştirmeye fırsat bulamadan apar topar Ankara'ya geri gittik. Nasıl Ankara'ya gittik inanın bilmiyorum. Eşim "sakin ol, bir şeyi yoktur" diyor ama gel de bana onu anlat. Ankara'ya varıp annemin evine uğrayıp hastane ihtiyaçlarını aldıktan sonra hastanenin yolunu tuttuk. Ankara Kalp merkezi bu konuda gerçekten güzel bir hastane. Neyse annemi görünce rahatlıyabildim. Annemi gözetim altına almışlar yoğun bakımda. Hastaneye gelişi cumartesi olduğu içinde kendi doktorunu beklemek zorundayız. Oda anca pazartesi gelebilecek. Bende eşime "sen oğlanla beraber Eskişehir'e dön, ben burada annnemi hastaneden çıkartınca gelirim. Hem Ankara kerbela olmuş. Resmen kokuyor. Umarım fazla sürmez, arabayla getiririm" dedim. Ve oğlumdan ilk defa ayrıldım.

Pazartesi doktor; kontrollerin bütün tetkiklerin normal olduğunu söyledi ama anjiyo yapılırsa kafasındaki soru işaretlerinin gideceğini belirtti. Bizde kabul ettik. Annem çok bozuldu bu işe. Çünkü pazartesi hastaneden çıkacağını düşünüyordu, tabii bende. Sağlık daha önemli dedik hepimiz. Oğlum da emin ellerde çünkü. Babaannesi ilgileniyor. Ama özlem bir felaket. Burnumun direği sızladı doğrusu. Neyse salı günü yapılan anjiyo da temiz çıktı. Çarşamba çıkarız artık hastaneden diyoruz . İnanın bana, Ankara'da susuzluk yüzünden hastanede bile su yok. Hem de tuvalatlere bile. Annem hastanede kaldığı süre içerisinde evden su taşıdım. Taşıdığım su önceden evde olan bidonlardaki su. Ankara tam bir kerbela. Olmaz böyle bir şey. Hemde hastanede ve yoğun bakım ünitesinin olduğu yerde ve tuvaletlerde su yok. Artık ne denir bilinmez buna. Gerçi hastaneye tankerlerle su taşındı sonrasında ama taşıma suyla ne kadar değirmen döner bilinmez.

Annem bereket Çarşamba günü hastaneden taburcu edildi. Bizde apar topar hazırlanıp saat 15.30 gibi yola çıktık arabayla. Oğlumu nasıl özlediğimi anlatamam. Telefonlarda bana "dayanamıyacağım artık annecim seni çok özledim, doktorlara söyle çıksın artık anneannem, sizde gelin artık" diyordu. Eşimide özledim ama evlat bambaşka. Eskişehir'e vardık oğlum babaannesinde. Duygulasal bir kucaklaşma elbette.
Evime varınca ilk yaptığım şey ise hemen banyo yapmak oldu demeliyim. Allah kimseyi susuz bırakmasın. Ama su var diyerek boşa harcamamak gerek. Hepimiz üstümüze düşen görevi yapmalıyız sanırım.

Yazım bayağı uzun oldu ama bunları anlatmazsam olmazdı. Tatil mi yaptım artık sizler karar verin. Daha sonra sizlere peçeteliği nasıl yaptığı detaylarıyla anlatacağım ve elimizde bulunan ahşap malzemelerle nasıl şeyler yapılabileceğini de. Şimdilik bu kadar sağlıcakla kalın hepiniz.