27 Eylül 2007
Saçlı Bebekler
Sevgi Sobesi
1- Elbetteki ailem. Baldan-tatlı oğlum Berkem. Aşkım benim herşeyim. Eşim, hayat arkadaşım, sevgilim. Anam (bu kelimeyi annem için kullanmayı daha çok severim. İçten gelir bana) Çok şeyi borçluyum. Beni babasız büyütüp, bir çok şeye göğüs gerdiği için.( Babamız varda hayırsız :p).
2- Araba kullanmak. İyi bir şöförümdür.(Sürücü değil) Kendimi iyi hissettiğim yerdir şöför koltuğu. Çok da dikkatliyimdir. Yolda, bayan olduğum için üzerime üzerime gelenleri nefretle kınıyorum. 8.5 aylık hamileyken bile araba kullandım.Korkak araba kullanan bayanlara da kızarım.
3-Sabahları ve akşam yemekten sonra, Türk Kahvesi içmeyi severim. Ama bunun yanında köpüklü bir capuccino'ya asla hayır demem.
4-Bilgisayar ve internet. Hem sörf yapmayı, hemde chat yapmayı severim. Bloğumu da unutmayalım.
5-Denizde yüzmeyi ve saatlarce oynamayı severim. Öyleki ellerim buruş buruş olur.
6-Özellikle sevdiğim insanlarla hoş sohbeti severim.
7-Kendi yaptığım ürünleri başkalarına hediye etmeyi severim. Bu nedenle evimde çok az kaldı(cam boyama, ahşap vs.)
8-Kozmetik ürünlerindeki yenilikleri takip etmeyi. Kullanıyormusun diye sormayın. Sadece nemlendiricilerim vardır.
9-Yemek yapıp yedirmeye bayılırım.
Valla şimdilik aklıma gelenler bunlar. Ben başkasını sobelemiyorum. Blogların birçoğu bunu yaptı sanırım. Ama arzu eden varsa lütfen yazsın. Hepiniz sevgiyle kalın.
24 Eylül 2007
1999-2007
MUTLU YILLAR HAYATIM. NİCE SENELERE. Şimdilik Oğlumuzla..
21 Eylül 2007
Kumaş Boyama
19 Eylül 2007
Dizi Sobem
Türk dizilerimizle:
İşin açığı başlarda hiç seyretmedim ama geçen seneden bu seneye seyretmeye başladım ve yeni bölümlerini merakla bekliyorum.
Polisiye olan bu dizide; cinayetlerin nasıl işlenmiş olabileceğini ve kanıtların nasıl elde edildiğini anlatıyor kısaca. Cinayetin nasıl işlendiği değil ama kanıtların tereyağından kıl çeker gibi bulunmasını izlemek değişik geliyor.
3-NIP-TUCK: Cnbc-e
Bu diziye hangi kategori derseniz,bunu gerçekten kesin şudur diyemiyeceğim. Ancak iki yakın arkadaş estetik cerrahın, başına gelen çeşitli olaylar bu dizide yer alıyor. Bayanların estetiği ne kadar değer verdiğini anlatan bir dizi. Benim favorilerim arasında. Ancak +18 yaş ibaresi var ve saat 23.00'den sonra yayınlanıyor.
Sevgili Devin'in Yaşadıkları
Hatırlarsınız 4 Eylül’de yazdığım bu Cerrahpaşa Hastanesi’ne Devin’ciğim Aracılığı ile Tam Destek ve 5 Eylül’de yazdığım bu yazımı Melekler Geldi
Canım dostum ♥♥♥♥ kuzu kuzu pembem Devin’im ♥♥♥♥ yani Bir Kedinin Hatıraları 16 Eylül’de bunu yazmıştı.
(Sabah uçuyorum İstanbul’a. Zaman geçiyor valla. Yeni koltuklarda ilk kemoterapi olacak bakalım. Neyse, bu da bitince kalacak bir tane. Havalar sıcak hala, denize girmeye devam. İstanbul soğukmuş, yanıma ne alacağımı bilemedim. Neyse, evde uzun kollu bir şey buldum, onu götürüyorum. Eh, 35 dereceden 25 dereceye gidince ciddi bir mevsim farkı oluyor. Gerçi burada da geceler serinlemeye başladı şükür. Ama daha Kasım ortasına kadar soba filan yakmayız. Babam ve Oğlum’u seyrettim. Çok güzel film olmuş, öyle dedikleri gibi fena bir duygu sömürüsü filan da görmedim ben. Duygusal, güzel bir film olmuş işte. Daha ne olsun yani. Döndüğümde görüşürüz sevgili günlükçüm. Şu fotoğraf makinesini bulsam iyi olacak. Kalkayım onu arayayım bari.)
Vee evet bu gün yani 18 Eylül 2007′de Devin kuzusu İstanbul’daydı. Cerrahpaşa Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniğinde 6 saat süren kemoterapi için. Sabah 11 gibi yanındaydım dostumun. Düşünsenize 4 Eylül’de Devin’imizin başlattığı kampanyaya destek olmak için yazdım ve siz güzel dostlar da ona destek oldunuz hepinize Devin adına ve şahsım adına minnettarım. 5 Eylül’de ise müjdeli bir haberle Devin’le telefonda çığlık ata ata konuştık. Resmen kalbim yerinden fırlayacaktı! Sevinçten ağlamak bu olsa gerek dedim kendi kendime. 5 Eylül’de yazdığım bu yazımda ki Melekler Geldi ve bize bunları haber etti.
Cerrahpaşa Radyasyon Onkoloji Kliniği’nde kaldığım 6 saat boyunca Devin’i daha yakından tanıma şansım oldu. Sadece telefonla konuştuğum bir insan nasıl bu kadar hayat dolu, matrak ve sevgi dolu olabilirdi. Kendisi bir anne ve bana da arkadaştan öte anne sevgisi ile bir sarıldı ki size anlatamam.
Kapıdan içeri girerken yüreğim pır pır etti. Ya ağlar da onu üzersem diye çok korktum. Ama Devin maşallah o kadar şen şakrak ki; size yemin ederim o muhteşem hastane personeli ona hayran. Nasıl olmasınlar ki! Bu matrak hatuna; hemşiresinden bölüm başkanına, doktorundan müstahdemine kadar hepsi kocaman saygı ve sevgi duyuyor.
Aşağıdaki resimlerde tedavi gören diğer hastalar Devin’le aynı günde kemoterapi tedavisi gördükleri için çok şanslılar. Yaşadığım olayı anlatacağım bana hak vereceksiniz. Bir bayan geldi oda tedavi gördü ancak 20 dk. falan kalmasına rağmen mutsuz ve huysuzdu. Acılarından bıkmış belli ki ona da hak vermek lazım ve tüm vücudunu sarmış hastalık.
Devin’e hemşireye odada ki bizlere de dert yandı, huysuz tavrı ile. Ama Devin sabırla ona nasihat verdi ve pozitif olmasına çalıştı. Neyse güzelce geçmiş olsun diyerek teyzemiz gitti.
Günün Bombası 1 :
Sonra sanırım bölüm başkanıydı ( Devin’cim okursun sen yanlışsa düzeltelim ) Prof. bir bayan hocamız geldi ve yanında da hastane evrak işlerine bakan bir bayan vardı ve Devin’e ne dese beğenirsiniz: ” Rica etsem bir elinizi sürün kendisi çok pesimistdir” dedi. ( Kelime Anlamı: Tüm olaylarda kötü-olumsuz bir taraf arayan kişiler. )
Görüyormusunuz işte ! Ben bu gün dünyadaki hiç bir zenginin alamayacağı bir pırlantaya sahip oldum. Oysa ki ben Devin’e destek olmak, onu eğlendirmek için gitmiştim. Ama size yemin ederim ki; hastane ortamındayım diye demiyorum, Devin’i tanıdıktan sonra hayata bakışım zaten pozitif olmasına rağmen daha da değişti. Hakkımda atıp tutanları bile artık sevgi ile karşılayacağım. Bir gün bir ömre bedel lafını, 12 Ekim 1978′den bu yana hayatı anlamaya çalışan ben EDA SUNER senden öğrendim. Daha önce nerelerdeydin ?… Ne demişler her şer’de bir hayır vardır! İşte bu can sıkıcı ama gelip geçecek bu durumu sen yaşamamış olmasan ben seni tanıma onuruna erişemeyecek ve bu güzel günü yaşayamayacaktım. Sana da dediğim gibi ♥♥♥♥ seni çok ama çok sevdim be komik kadın ! ♥♥♥♥ Allah baba seni başımızdan eksik etmesin canım dostum Devin’im…
Günün Bombası 2 :
Saat 11 gibi kapıdan içeri kocaman fotoğraf makinası ile bir bey ve güzel bir bayan girdi. Onlar ülkemizde kaliteli yazıları ile tanıdığımız Tempo dergisi ekibinden başkaları değildi! Meleklerin hediye ettiği koltukları ve bu güzel olayı konu edebilmek sesimizi herkese duyurmak için gelmişlerdi. Önce meleklerimize, sonra melek yardımcıları olan diğer meleklere yani bloglarında konu eden siz değerli dostlara ve Tempo dergisine buradan da teşekkür ederiz. Söylediklerine göre haftaya Çarşamba yani 26 Eylül 2007′de Tempo dergisininden röportajı okuyabilirsiniz.
Devin’de ben de fotoğraf makinalarımızı unutmuşuz. Ancak akıllı bıdık Devin cep telefonu ile çeksene dedi ve ben teknolojiye şükrettim.
İşte resimler. Sizden ricam bu yazımı sizlerin de bloglarınız da duyurması. Çünkü adını vermek istemeyen bizim gizli meleğimiz okuduğunda ona nasıl minnettar olduğumuzu görsün istiyorum. Ve tabii ki Arşimed’den Faysal Gökyöz beyde.
Bu resimdeki kemoterapi koltuğu http://www.arsimed.com.tr/list/list.asp?ktgr_id=354 adına bağışlandı. Resimdeki bu güzel insan işte hayata bu pencereden bakıyor ! Veee eli göğsünde size teşekkür ediyor.
Demedim mi ben size! Nasıl candan diye ! Siz ona bir elle sarılıno Bir Kedi olduğu için sizi tüm paticikleri ile işte böyle sarmalıyor.
Cerrahpaşa Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniğinde ki oda.Soldaki 3 ve en altta ki resimde ki koltuk ile yani İstikbalden4 koltuk bağışlayan; adını gizli tuttuğumuz o güzel ♥ kalpli meleğimizden.
Tekrarlıyorum: Sizden ricam bu yazımı sizlerin de bloglarınız da duyurması. Çünkü adını vermek istemeyen bizim gizli meleğimiz okuduğunda ona nasıl minnettar olduğumuzu görsün istiyorum. Ve tabii ki Arşimed’den Faysal Gökyöz beyde.
18 Eylül 2007
BİRAZDA ŞİİR
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın...
William Shakespeare
En uzak mesafe ne Afrika’dır
ne Çin, ne Hindistan,
ne seyyareler
ne de yıldızlar geceleri ışıldayan…
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir
Birbirini anlamayan
Can Yücel
DOSTLUK
Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.
Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.
Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider, dostluk,
sen yanı başımızda kalırsın
Nazım Hikmet RAN
GELDİGİMDE
Geldiğimde notun duruyordu masanın üzerinde
Sekizde yatmıştın
Saatime baktım sekizi beş geçiyor
O gün anladım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığı
Aramızda düşman gibi duran zamanı
O gün anladım
Senin bana erken
Benim sana geç kaldığımı
Murathan MUNGAN
AĞLAMAK MESELESİ
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Ayıpsız, Aşikare, Yağmur misali?
Neylersin alışkanlık
İçin kan ağlarken yüzün güler
Dikilitaş gibi dinelirsin yine.
Yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer,
Anneler gibi ağlamanın yiğitliğine?
Nazım Hikmet RAN
AĞLAMAK
Ağlamak
Bazı acılarda yetmez
Bazı ölümlere
Örtüsüdür bazı acıların
Örter, örtülmez
Savunur bir süre
Ağlayanlar sevinmeli
Sevin ağlayabiliyorsan
Acılar art arda dinmeli
Durur bir nöbetci gibi
Durur bir bekci gibi
Zamana gülmeli-gülmeli.
Sevin ağlayabiliyorsan
Unutmanın kardeşidir ağlamak
Uyur uyanır yatağında duyguların
Düşüncenin kucağında hep çocuktur
Ağlamak.
Özdemir ASAF
YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ
Yalnızlık, yaşamda bi an,
Hep yeniden başlayan.
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan.
Paylaşılmaz.
Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Özdemir ASAF
YARIN
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki
Yeni okula başlamışız
Yeni sevmişiz
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.
Daha doymamışız yaşamasına
Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki.
Özdemir ASAF
NE YAPARDINIZ?
NE YAPARDINIZ?...
Kararı siz verin. Komik bir cümle beklemeyin, çünkü yok. Yine de okuyun.
Sorum şu : Aynı kararı siz verir miydiniz?
Okuma ve öğrenme zorluğu çeken çocuklara özel eğitim veren bir okul için bağış toplama yemeğinde, çocuklardan birisinin babası katılımcılar tarafından asla unutulmayacak bir konuşma yaptı. Okula ve kendini adamış öğretmenleri kutladıktan sonra şöyle bir soru sordu:
'Dışardaki etkenler tarafından etkilenmedikçe doğa herşeyi mükemmel bir şekil ve sırada yapıyor. Ama yine de oğlum Shay, diğer cocukların öğrendikleri gibi öğrenemiyor. Diğer çocukların anlayabildikleri gibi anlayamıyor. Oğlumda doğal olması gerekenler şeyler nerede? '
Bu soru karşısında dinleyiciler sessiz kaldılar. Baba devam etti.
'Ben inanıyorum ki, dünyaya fiziksel ve zeka engelli Shay gibi bir çocuk geldiğinde, gerçek insan doğası kendini gösterme fırsatını buluyor ve bu da insanların o çocuğa davranış şekillerinde kendini gösteriyor.'
Ve sonra aşağıdaki hikayeyi anlatmaya başladı:
Shay ve babası bir gün parkta Shayın tanıdığı birkaç çocuğun baseball oynadıklarını gördüler. Shay sordu,
'Acaba oynamama izin verirler mi?'
Shay'in babası çoğu çocuğun Shay gibi bir çocuğun takımlarında oynamasını istemeyeceklerini ama aynı zamanda eğer oğluna izin verirlerse oğlunun o çok ihtiyacını duyduğu, engellerine rağmen başkaları tarafından kabul edilmenin özgüveni ve sahiplenme duygusunu vereceğini de biliyordu. Shay'in babası çocuklardan birinin yanına yaklaştı ve (fazla birşey beklemeyerek) Shay'in oynayıp oynayamayacağını sordu. Çocuk şöyle danışabileceği birilerine baktı ve sonra,
'Şu anda 6 sayı gerideyiz ve oyun sekizinci turunda. Herhalde takıma girebilir ben de onu dokuzuncu turda vurucu olarak sokmaya çalışırım' dedi.
Shay büyük bir gayretle takımın yanına gitti ve yüzünde kocaman bir gülümseme ile takım T-shirtini giydi. Babası gözünde yaş, kalbi sıcak duygularla dolu onu izledi. Çocuklar oğlunun kabul edilmesinden dolayı babanın mutluluğunu gördüler. Sekizinci turun sonunda Shay'ın takımı birkaç puan kazandı ama hala 3 sayı gerideydi. Dokuzuncu turun başında Shay eldiveni eline geçirdi ve sağ açık sahaya çıktı. Ona doğru hiç top isabet etmemesine rağmen oyunda olmaktan son derece mutluydu ve babası ona tribünlerden el salladığında yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Dokuzuncu turun sonunda Shay'ın takımı yine puan kazandı. Şimdi bütün kaleler doluydu, oyunu kazanma şansı ortaya çıkmıştı ve topa vurma sırası Shay'e gelmişti. Bu noktada Shay'ın vurucu olmasına izin vererek oyunu kaybetme riskini mi almalıydılar? Şaşırtıcı bir hamleyle Shay'e sopayı verdiler. Herkes onun topa isabet ettirme şansının sıfır olduğunu biliyordu, çünkü bırakın topa vurmayı Shay sopayı bile tutmasını bilmiyordu. Ama Shay sahaya çıktığında top atıcı, diğer takımın kazanma şansın bir kenara bırakarak Shay'e bu fırsatı tanıdıklarını görünce birkaç adım öne giderek yumuşak bir şekilde topu Shay'e doğru fırlattı. İlk topa Shay zorlukla sopayı savurdu ama ıskaladı. Atıcı tekrar birkaç adım öne doğru geldi ve topu yine yumuşak bir şekilde Shay'e doğru attı. Shay sopayı savurdu ve hafifçe topa dokunarak yere, atıcıya doğru vurdu. Oyun şimdi bitecekti. Atıcı topu yerden aldı, ilk kaledeki adamına kolaylıkla atabilecek ve Shay'i sobeleyerek oyunu bitirebilecekti. Ama atıcı topu aldı ve ilk kaledeki adamının başının üzerinden diğer takım arkadaşlarının erişemeyeceği bir yere fırlattı. Tribünlerdeki herkes ve iki takım da bağırmaya basladılar,
'Shay, ilk kaleye koş, ilk kaleye koş!'
Shay hayatında hiç bu kadar uzağa koşmamıştı ama ilk kaleye gidebildi. Şaşkınlıktan büyümüş gözleriyle yere çöktü. Herkes bağırmaya devam etti,
'İkinci kaleye koş, ikinci kaleye koş'
Nefes nefese kalan Shay zorlukla ikinci kaleye koşabildi. Shay ikinci kaleye geldiği sırada açık sahada diğer takımdan biri topu almıştı. Takımın en küçüğü olan bu çocuk kahraman olma şansını elinde tutuyordu. Topu ikinci kaledeki adamına atabilirdi, ama top atıcısının niyetini anladığından o da kasıtlı olarak, topu üçüncü kaledeki arkadaşının başının üzerinden attı. Herkes bağırıyordu,
'Shay, Shay, Shay, bütün yolu koş Shay!'
Karşı takımdan birinin yardım ederek onu üçüncü kaleye doğru döndürmesiyle Shay üçüncü kaleye koşabildi, 'Üçüncüye koş Shay, üçüncüye koş!'
Shay üçüncüye gelirken diğer takımdaki çocuklar ve seyirciler ayağa kalkmışlardı ve bağırıyorlardı,
'Shay, hepsini koş! Hepsini koş!'
Shay hepsini koştu ve oyunu takımı için kazanan bir kahraman olarak herkes tarafından alkışlandı.
'O gün', dedi babası, gözlerinden yaşlar asağıya doğru süzülerek,'iki takımdaki çocuklar da dünyaya bir parça sevgi ve insanlık getirmeyi başardılar'. Shay bir sonraki yaza yetişemedi. O kış öldü. Bir kahraman olduğunu ve babasını mutlu ettiğini ve eve geldiğinde annesinin de gözyaşları içinde onu kucakladığını asla unutmadı.
17 Eylül 2007
İNÖNÜ GÖZLEMESİ
Şekilde görüldüğü gibi katlıyoruz.
Hiç bekletmeden hemen tavamızda çok az yağda hemen alt üst pişiriyoruz. İçinde peynir ve maydanoz yok dikkat ettiyseniz. Yerken sanki varmış gibi oluyor. Çünkü yoğurt kesiliyor ve peynir hissi uyandırıyor. Yumuşacık bir gözleme. Şükrancığım iyi ki gösterdin, sağol canım. Sizlere de afiyet olsun. Arzu ederseniz sahurda yapabilirsiniz. Yumurta olduğu için tok da tutar diye düşünüyorum.
16 Eylül 2007
PAGET HASTALIĞI
14 Eylül 2007
ACİL YARDIM
13 Eylül 2007
RAMAZAN GELDİ HOŞGELDİ...
Yeni Sobem
Zamanımız çocukları maalesef çok fazla internette zaman geçiriyor. Ne dersek diyelim bu bir gerçek. Hem çok renkli olduğu için, hem de çocuklarımızı, bizim çocukluğumuzdaki gibi sokağa bırakamadığımız için sanırım. Sizleri bilemem ama ben resmen sokakta büyüdüm. Yani eve bağımlı değildim. Rahatça sokakta oyunlar oynardık arkadaşlarımızla. Saklambaç, tombik, kuka, yakalamaca, istop.... Ama şimdi, hangi birimiz rahatça çocuklarımızı sokağa bırakabiliyoruz?Bizlerle beraber anca parklara gidip hava alabiliyorlar. Tabii bu bahsettiklerim sadece apartman dairesinde oturanlar için geçerli. Neyse sanırım bu bahsettiklerim çoğu annenin bir yarası.
Gelelim sobemize. Benim oğlum 5 yaşında olduğu için, internette online oynayabildiği bazı siteler var. Bunlardan bazılarını bende sizlerle paylaşıyorum ve blog annelerin imecesine bende katılıyorum. Ama ne olursa olsun bu siteler yinede ebeveyn gözetiminde olması gerekli. Ne olur ne olmaz :))
1- Kids Games
2-Fisher-price (Daha çok 1-3 yaş diyebilirim)
3-Big Fish Games (Hem online oyunlar var, hemde oyun indirebiliyorsunuz. Ben bile bayılıyorum)
Birde oyunları sizin seçip çocuğunuza oynatabileceğiniz siteler var. Çünkü kavgalı oyunlarda var bu sitelerde. Seçim size ait.
4-Oyna Bitir
5-Kral Oyun
Sevgili Karamelizenin sobesini yerine getirdim umarım.
12 Eylül 2007
KISKANANLAR ÇATLASIN OHHHH!!!!
11 Eylül 2007
Delidir Ne Yapsa Yeridir
Koltuğun yanlarına sıra geldi. Ölçüp biçmişim zaten. Kumaşımı ona göre almışım. Başlarsın yerleştirmeye bir güzel. Ama önce iğnelersin, yerleştirirsin. Sonrasında çivilemeye başlarsın. Bu sefer çivi işi bende. Bu arada koltuk kaplanana kadar yaklaşık 2 dikiş iğnesi kırıldı, 20 adet de toplu iğnesi eğildi. Koltuk kenarlarının elimi ve bacağımı çizmesi parmak uçlarımın hissisleşmesi de cabası.
Oğlum bu arada "anne benim koltuğumu ne zaman kaplıyacaksın?" demeye başladı. Onada sıra gelecek elbet. Sırada daha iki tekli koltuk var. Onlarda kaplansın hele bir. Bende böyle deli olduktan sonra. Yaparım onlarıda. Fotoğraflarda benim artık dağılmaya başlamış halim ve oğlumun spiderman halleri görünüyor.
Sonunda, cumartesi ve pazarın tamamında kaplanan koltuğumuz. Zafer benimmmm. Eşim bana "ben işin %10'unu, sen %90'ını yaptın. Ellerine sağlık. Sen olmasan biz ne yapardık " dedi. Mutlu oldum. Buda bana yetti. Tabii yemek yapmak ve oğlumun banyo işi eşime aitti hafta sonu. Ama sonunda kendimle gurur duyuyorum. İnsan isterse neler yapabiliyor gerçekten. Koltuğumu yeni bir kumaşla kaplamak bana çiviler hariç 30 YTL'ye maloldu. Ama bu koltuğun yanları ayrılmasaydı, koltuğu kaplamam çok daha zor olurdu. Bilmem belki onuda yapardım belki....
10 Eylül 2007
Başlık
6 Eylül 2007
Melekler Yeryüzünde
Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı, Georgi'nin yalnızca çok pahalıya malolacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu. Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally: "Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir." Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti.
Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını nasıl kullanacağını
anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce "Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi.
Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti: "Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum." Eczacı Sally'e bakarak "Anlayamadım" dedi. "Şeyy, babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' dedi, bir mucize kaç paradır, bayım?" Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez: "Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı olamayacağım" dedi. Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak "Karşılığını ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi.
Bu arada Sally ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım? diye sordu. "Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ve ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' deyince ben de paramı alıp buraya geldim." "Ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam. "Bir dolar ve onbir sent" dedi Sally. "Ve dünyadaki tüm param bu!" "Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli adam.
Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak "Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?" diye sordu. "Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum" dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong'du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı. Anne "Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi. Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça malolduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına bir dolar ve onbir sent!...
Bloğum Gümlüyordu
Tahinli Un Kurabiyesi
Malzemeler:
- 1 Ölçü Pudra Şekeri (Ölçünüz ne ise. İster 1 su bardağı, ister 1 kahve fincanı, ister 1 kase hiç farketmez)
- 1 Ölçü tahin
- 1 Ölçü sıvı yağ
- 1 Ölçü ister ceviz, ister fındık (kırılmış)
- Alabildiği kadar un.
- Elbette vanilya
Yapılışı:
Bütün malzemeleri bir güzel karıştırıp hamur haline yetiriyoruz. Hamurun sertliği kulak memesi gibi olacak. Hamurun sert olmamasına dikkat edelim.Sonrasında fırınımız önceden ısıtalım. Tepsimizi yağlamadan hamurumuzdan fındıktan büyük, cevizden küçük parçalar koparıp misket gibi yuvarlıyalım. Tepsimize dizelim. Herkesin fırın ayarı farklı olduğu için süre veremiyorum. Kurabiyelerin altları kızarmaya başlayınca pişti demektir. Arzu ederseniz üzerlerine tarçında dökebilirsiniz (Bu fikride sevgili Ruşen verdi. Teşekkür ederim kendisine.). Soğuduktan sonra kurabiyelerinizi servis yapabilirsiniz. Ağzınıza attığınızda çiğnemenize bile gerek yok. Dilinizle damağınız arasında ezin yeter. Eriyiveriyor. Hepinize afiyet olsun.
3 Eylül 2007
Karışık Pizza
Baktım postlarımda bu aralar tariflere ara vermişim. Hemen bir tarif vereyim dedim. Bu tarif genelde hafta sonlarında yaptığım bir şey. Bizimkiler bayılıyorlar. Umarım sizlerde beğenirsiniz.
Hamur İçin Malzemeler:
2 yumurta
1 paket kuru maya ( Dr.Oetker tercih)
125 gr. erimiş margarin (tercihim Terem yağ)
1/2 sıvı yağ
1.5 su bardağı ılık süt
1.5 tatlı kaşığı toz şeker
1.5 çay kaşığı tuz
Alabildiği kadar un
Pizza için Malzemeler:
3 domates rendesi
1.5 su bardağı rende kaşar
1 Çorba kaşığı dolusu domates salçası
İsteğe göre sosis, sucuk, salam,mantar, etli kırmızı biber, mısır taneleri
Reyhan kurusu ve kekik ( ben her ikisinide kurutup karıştırdım tavsiye ederim. Kekiği nerede kullanırsam aynı yerlerde kullanıyorum)
Hazırlanışı:
Eğer mikro dalganız varsa 360 C'de 1 dakika sütü ısıtmanız yeterli olur. Yani ılık olacak ki maya kabarabilsin. Derince bir kapta süt, erimiş margarin, yumurta, sıvı yağ, tuz ,şeker ve elbetteki kuru (instant) mayamızı bir güzel çırpıyoruz. Sonrasında içine elenmiş unumuzu ekliyoruz. Hamurumuz kulak memesinden daha yumuşak bir sertlikte olacak. Size hamur biraz yağlı gelebilir ilk bakışta ama sakın böyle düşünüp un eklemeyin. Sonrasında üzerini temiz bir bez veya naylon örterek güneşe koyun ve yaklaşık 1 saat mayalanmaya bırakın. Eğer mayalanma işlemi güneşsiz bir ortamda olacaksa iyice sarıp sarmalayın hamurunuzu. Hamurunuz mayalanırken siz malzemelerinizi hazırlayın. Domatesi bir güzel rendeleyin ve biraz ocakta soteleyin. Domatesin içine arzu ederseniz dövülmüş sarımsak ekliyebilirsiniz. Domatesiniz sotelendikten sonra içine domates salçasını ekleyin. Kıvamı boza kıvamı olacak şekilde olacak. Eğer baktınız domatesin suyu yeterli gelmedi biraz su ekliyebilirsiniz. Ben burada sadece sosis ve sucuk kullandım. Siz damak tadınıza göre ne isterseniz ekliyebilirsiniz. Malzemelerinizi doğrayın. Mayalanan hamurunuzu yağlanmış tepsinize elinize bir güzel yayın. Domates sosunuzu yayın, reyhan ve kekiği serpin üzerine. Rendelenmiş kaşarınızı birazını üzerine sepeleyin. Pizzanın üst malzemelerini gelişigüzel yerleştirin ve kalan kaşarınızıda bir güzel yayın. Fırınınızı önceden böreği pişirdiğiniz ayarda ısıtın ve pizzanızı fırında pişirmeye verin. Pişirme süresi her fırının farklı olduğu için burada süre yazmıyorum. Oda sizin maharetinize kalmış artık şimdiden hepinize afiyet olsun.