25 Aralık 2007

Wings Ahşap Kutu

Bu ahşap kutuyu hediye olarak yaptım. Alt komşumun kızı Ayça ne zamandır istiyordu. "Aslı Teyze benim tokalarımı koyacak kutum yok bana yapar mısın?" diye. Bende söz verdim. Esasında artık ahşap yapmıyorum çünkü ellerime allerji yapıyor boya. Ama kıramadım ne yapayım. İlk önce ağzını aradım. Hangisinden hoşlanır öğrendim. Bizim Ayça Wings'ten hoşlanıyormuş. Düşündüm ne olabilir diye Gittim hobi markete. Bu kutu çok hoşuma gitti.Yapımı oldukça basit. Toz pembe boyadım. Normalde boyadan önce zımpara yapmam gerekir ama üşendim işin açığı. Bende bir güzel boyadım. Üzerinede wings stikerlarını yapıştırdım. Elimde boncuk boyamda vardı. İnci beyazı. Kalp kenarlarına da onları attırdım. En son işlem de bir güzeş spey vernik. Ortaya çıkan bu.







20 Aralık 2007

Kurban Bayramı





Herkesin bloğunu tek tek ziyaret edip Kurban Bayramlarını Kutlamayı çok isterdim ama ne olur kusuruma bakmayın. İşlerimi yetiştiremedim. Şu saat oldu yani saat 23.32 ben daha yeni oturuyor gibiyim. Ve arife. Oğlum birde aniden ateşlendi. Neyse sanırım çok ciddi bir şey yok ama, dedimya tamda arife günü. Hemen ilaç takviyesi. Şimdilik düştü gibi ama belli olmaz. Ara sıra gidip ölçerim bakalım. Sanırım geçen akşam alışverişten gelirken kaptı azda olsa. Neyse efendim, beni tanıyan tanımayan, seven sevmeyen, söz verip cevapları yazacağım diyerek, ama bir türlü sorularıma cevap yazmayan kişininde ( sanırım kendini çok iyi anlamıştır), kısacası tüm müslüman aleminin Mübarek Kurban Bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.
Bizler, nerede o eski bayramlar diyoruz, bizlerin evlatları acaba neler diyecekler bakalım? Evimizin bahçesinde ( ki apartman dairesinde otururduk ama bahçesi vardı) kurban kesildiği günler daha dün gibi. Zaman çok hızlı akıyor ve insanoğlu bunu hiç anlamıyor. Rahmetli anneannem çok metanetliydi. Dayılarımın hepsine tek tek kurban kesmeyi öğretmişti. Çünkü dedem, dayılarım çok küçükken vefat etmişti. Başlarına geçip öğretmiş. Sizleri bilemem ama bizde adettendir. Kurbana niyetlenen kişi, kurban kesilipte böbreği pişmeden asla orucunu bozmazdı. Kurban yüzülür temizlenir ve kahvaltıya kavurması yetiştirilirdi. Kahvaltıda bu kavurmayı yemeğe bayılırdım. Hatta ve hatta bayramın geldiğini şimdi anladım derdim. Bu anlattıklarım, elbette böyle gördüğüm ve bizim adetlerimizde böyle olduğu içindi. Bazılarınızı duyar gibi oluyorum. Sabah sabah nasıl yenir kavurma diye. Ailenizde nasıl yetişirseniz ve görürseniz size onu yemek ağır gelmiyor işte.
Rahmetli anneannem çok becerik bir hatundu. Hani derlerya eski toprak, aynen öyle işte. Valla Kurbanın işkembesini bilem temizlerdi. Kurbanın derisi hariç hiç bir yeri ziyan olamaz derdi. Benim bir tek yemediğim şey, kuyruk yağını kavurup, yağını çıkartıp o yağı yemeğe kullanmasıydı. Bundan nefret ederdim. Canım anneannem, ekonomi yapacak ya. hayvanın yağları bile ziyan olmasın derdi. Ama kuyruk yağını çıkartıp kalanla bir kete yapardı. Valla işte o süper olurdu. Buna kıtırmak denir bizde. Ne bayramlardı onlar. Canım anneannem. Bende annemden çok emeği vardır esasında. Annem çalıştığı için herşeyimle mecburen anneannem ilgilenirdi. 1971 doğumlu olduğum için bu bahsettiklerimin hangi tarihlere isabet ettiğini varın siz hesap edin.
Anlaşılan benim parmaklar yazmayı özlemiş durduramadım ben onları. Çok gevezelik yaptım. Tekrar hepinizin Kurban Bayramı kutlu olsun.

11 Aralık 2007

Rulo Pasta

Rulo Pastayı oldum olası çok severim ama bir türlü ölçülerini tutturamam. Kah yapışır, kah yuvarlarken kırılır. En sonunda, araştırmalarım sonucu en uygun tarifi, kendi katkılarımda olmak üzere buldum. Çok kolay, masrafsız üstelik. Süslemesi size kalmış. Canı gönlünüz ne ile süslemek isterse süsliyebilirsiniz.

Malzemeler:

  • 3 orta büyüklükte yumurta (eğer yumurtalarınız küçük ise 4 adet yeterli geliyor)
  • 3 kahve fincanı toz şeker
  • 2 kahve fincanı (bahsettiğim Türk kahvesi) + 1,5 tatlı kaşığı un
  • 1 kahve fincanı mısır nişastası
  • 1/2 kahve fincanı sıvı yağ
  • 1/2 kahve fincanı süt
  • 1 paket vanilya
  • 1/2 paket kabartma tozu

Kreması:

  • 2 su bardağı süt
  • 2 poşet krem şanti


Hazırlanışı:


Önceden krem şantimizi hazırlıyoruz ve buzdolabımıza koyuyoruz. Önceden krem şantiyi hazırlayınca şertleşiyor buzdolabında. Yumurta ve şekerleri, şekerler eriyene kadar yaklaşık 10 dak hızlı devirde mikserimizle çırpıyoruz. Süt ve yağı ilave ediyoruz. Un ve mısır nişastasıda ilave ediyoruz. Vanilya ve kabartma tozunu ilave etmeden, hamurun kıvamına bakıyoruz, boza kıvamından daha akıcı olacak. Eğer kıvamı koyu gelirse süt ve yağ ilave edebiliriz. Kabartma tozunu 1 paket koymamaya dikkat edelim. Çünkü hamurun fazla kabarmaması gerekiyor. Vanilyayı da ekledikten sonra, tepsimize pişirme kağıdı serip, hamurumuzu yaydırıyoruz. Önceden ısıttığımız yaklaşık 180 derecelik fırınımızda 10-15 dak kadar pişiriyoruz. Aman dikkat başından ayrılıp bir yerlere gitmeyin. Çok çabuk pişiyor. Üzeri pembeleşince hemen mermerimizin üzerine alıp, hafif ılındıktan sonra pişirme kağıdımızla beraber bir güzel sarıyoruz. Soğumadan bu işlemi yaparsak, hem kırılmıyor hemde şeklini alıyor.



Kekimiz , şanti sürecek ılıklığa gelince, pişirme kağıdından sıyırıyoruz. Başlıyoruz içine şantiyi yedirmeye. Sonrasında istediğiniz meyvayı koyuyoruz. Benim tercihim muz. Bir güzel rulo haline getirdikten sonra, kenarlarını birazcık kesiyoruz ki kenarlarına kremamızı daha rahat sürebilelim. Üzerini de şanti ile kapattıktan sonra gerisi sizin yaratıcılığınıza kalmış. Ben önceleri sadece kakao serptim. Sonrasında meyva sosu kullandım. Artık sizin zevkiniz nasıl arzu ederse artık. Kek çok yumuşak oluyor. Övünmek gibi olmasın ama pastanelerde yediğimiz rulo pastalar gibi oluyor. Şimdiden afiyet olsun hepinize.


30 Kasım 2007

Frikete Şal

Sizlere bahsetmiştim. Hani 4 günde iki adet şal yaptım, sonunda acillik oldum . Gerçi acillik olmamın sebebi bu şallar değil ama tetikledi sanırım.

Frikete işi yapmak çok zevkli bana göre. Bunların nasıl yapıldığını açıklamalı olarak değilde sadece bitmiş halini şimdilik veriyorum. Sonra, frikete işinin nasıl yapıldığını açıklamalı olarak belki video gösterisi olarak anlatırım. Tığ işini biraz bilen insan rahatlıkla yapabiliyor. Gerçekten kolay. Şimdi, ben bunları daha farklı renklerde de yapıyorum. Onlarıda daha ileride sizlere yayınlarım. Yaptığım kırmızı şal, oğlumun Duygu Öğretmenine, diğer beyazı ise Müdür Öğretmeni Nazile Hanıma. İkiside gerçekten çok beğendiler. Ben bu şallardan yapıp satsam mı acaba? Ne dersiniz?


26 Kasım 2007

Acillik Oldum

Canlar; sonunda acillik oldum vallaha. Sen koltukları kaplarsan, sonra öğretmenler günü için oğlumun öğretmenlerine şallar yetiştireceğim diyerekten kendimi helak ettim sanırım. Ama yaptığım şalları koyacağım yakında süper oldu. Bende çok beğendim. Övünmek gibi olmasın. Oğlumun öğretmenleride çok beğendi yaptıklarımı. Ama ben benden çıktı ve sonunda olan oldu cumartesi günü eşim acile kaldırdı beni. Tuturmuşum bir güzel. Elbette geçirmiş olduğum sıkıntılarında etkisi oldu. Olmadı desem yalan olur.

Ağrı kolumdaydı, sırtıma geçti. Sonunda nefesime vurdu. Nefes bile alamadım. Gittik. Yaptılar popodan iğne. Kan tahlili, akciğer röntgeni derken sonunda rahat nefes almaya başladım. Bir oh dedim. Oğlumla eşim beklediler gece beni. Eve saat 23:45 gibi geldik. Oğlumun uyku gözlerinden akıyordu. Ama şimdi iyiyim.

Bu arada bloklarda 1 senemi doldurdum. Darısı nice 1 senelere.

Öğretmenler Günü için post yazmaya niyetim vardı ama olamadı. Yinede tüm öğretmenlerin kutlu olsun.

Hepiniz sevgiyle kalın. Azıcık daha iyileşeyim, kapladığım diğer iki koltuğu, yaptığım şalları vede süper bir pasta tarifini yazacağım sizlere.

19 Kasım 2007

DELİDİR NE YAPSA YERİDİR 1

Evet, uzun zamandır yazmıyordum. Daha doğrusu, inanın içimden herhangi bir şey yazmak vede yapmak gelmiyordu. Ama bir şey yapmamakla olanlar değişmiyor. Ben duramadım ,ne zamandır gözüme batan şeyleri değiştirmeye başladım. Hatırlarsınız daha önceden oturma odamdaki üçlü koltuğu kaplamıştım. Şimdide oğlumun koltuğunu kaplamaya sıra geldi. Bunu kaplamak gerçekten zor. Çünkü açılabilen herhangi bir yeri yok. Sadece alt kısmındaki kumaş sökülebiliyor.

Başta dedimya delidir ne yapsa yeridir. Öncelikle, daha önceden kumaş satın aldığım yere gittim. Ne gibi kumaşlar var diyerek. Aslında önceki kapladığım koltuğumun kumaşını pazarımızdan almıştım. Meğerse bunların bir mağazası varmış. Adresini aldım ve eşimle beraber gittik. Baktık en uygunu bu geldi bize. Kalan iki tekli koltuğumun ihtiyacı olan kumaşlarınıda aldık ve çıktık. Sonrasında ya herru ya merru hesabı başladım kaplamaya. Koltuğu küçük görüpte az kumaş gider diye düşünmeyip iyi ki 2m kumaş almışım. Hemen hemen hepsini kullandım kumaşların. Çok az bir parça arttı. Oğlum esasında Fenerbahçeli olsun istedi ama ben o kadar profesyonel değilim. Anca elimden bu kadarı geldi işte. Ama koltuk gerçekten yenilendi. oturduğum dairenin arkasında bir kaplamacıya sorduğumda bu koltuğu bana 50 YTL'ye kaplıyabileceğini söylemişti. O da kumaş hariç. Ben ise kumaşa sadece 12 YTL verdim. Bakalım nasıl bulacaksınız?


Bu kaplanmadan önceki hali.


Kaplarken oğlum yardım etmek için elinden geleni yaptı gerçekten.

Teşekkürü asla unutmaz, yaşam sevincim.


Nasıl olmuş? Becerebilmişim herhalde. Sağlıcakla kalın....

31 Ekim 2007

Canım İstemiyor

Farkındayım. Çok uzun zamandır ne yeni bir post yazabiliyorum, nede diğer blogdaki arkadaşları ziyaret edip yorum bırakabiliyorum. Beni çok etkiledi bu şehit haberleri. Ama bunun yanında kendi özel hayatımda da bazı sıkıntılar oldu. Hepsinin yakında geçeceğine inanıyorum. Sanırım herkesin böyle dönemler geçirdiği olmuştur. Bende böyle bir dönemden geçiyorum sanırım.

Bu yüzden bu aralar kusuruma bakmayın. Ama benide yalnız bırakmayın olur mu? Hepinizi çok seviyorum.

Kimi arkadaşlarım da ben uzun zamandır bloğa girmeyip yazı ve yorum yapmadığım için beni kendi listelerinden çıkarmışlar canları sağolsun :((

9 Ekim 2007

YETER ARTIK



Şırnak'ta şehit edildiler. Şehit edilen tüm ailelerin ocakları yanıyor. Sadece onların mı?Bu ülkeyi seven, bu ülkede yaşamaktan mutlu olan ve en önemlisi yüreklerinde Allah korkusu ve sevgisi olan her canın yüreği yanıyor. Nereye kadar? Ne zaman bitecek yada bitirilecek? Canlar daha ne kadar yanmaya devam edecek?


Bir terörizmdirki bitmedi bir türlü. Bitirilemedi. Nasıl bir olaydır ki akla ve mantığa sığmaz. Başladığı günden itibaren sonu getirilemez.

Bu kadar zor mudur bu harekata karar verebilmek. Türkiye Cumhuriyeti bu şehitler için daha ne kadar bekliyecek? daha kaç tane ocak yanacak, elle tutulur bir şeylerin olabilmesi için?


Erkek evlat yetiştiriyorum. Bana dediği tek şey "anne ben askere gitmek istemiyorum. Çünkü orada hep ölüyorlar. Ben ölmek istemiyorum." Bunu söyleyen benim 5.5 yaşındaki oğlum. O kadar çok görüyor ki televizyonda şehit haberlerini. Sanıyor ki askere giden herkez ölecek. Anlatmaya çalışıyorum dilim döndüğünce." Askere giden her erkek evlat ölmez oğlum, vatan kutsaldır, korunması gerekir"

Artık bir şeyler yapılsın. Artık şehit cenazelerinde yürekler yanmasın.

VATAN BÜTÜNDÜR BÖLÜNMEZ

Not:
Yukarıdaki banner buna uygun olsun istedim. Bu postu okuyanlardan ricam, kendi bloglarında da şehitlerimizden bahsetmeleri. Yani bir nevi blog hareketi. Bakalım biz blogçular neler yapabileceğiz yazılarımızla. Ne hissediyorsanız , iki cümle de olsa bahsedin. Hepinize kolay gelsin.

27 Eylül 2007

Saçlı Bebekler

Benim oğlum doğduğunda da çok saçlıydı.Bu resim de ağzı yara gibi çıkmış ama, merak etmeyin bir şeyi yok. Ama saç!!!! Zaten tüm hamileliğim boyunca o kadar çok mide yatıştırıcı ilaç almıştım ki (elbette dr. kontrolünde). En sonunda oğlum herhalde elinde Renine bayrağınla çıkar diye düşünmüştüm. Ama geçenlerde bana gelen mailde ki bebeklerin saçları pes dedirtti bana. Siz ne düşünürsünüz.?




Sevgi Sobesi

Yeni sobemiz sevgili Aytuğ tarafından olmuş. Hemen cevaplıyorum. Ama sınırlıyamıyorum. Sevdiğim bir çok şey var çünkü.

1- Elbetteki ailem. Baldan-tatlı oğlum Berkem. Aşkım benim herşeyim. Eşim, hayat arkadaşım, sevgilim. Anam (bu kelimeyi annem için kullanmayı daha çok severim. İçten gelir bana) Çok şeyi borçluyum. Beni babasız büyütüp, bir çok şeye göğüs gerdiği için.( Babamız varda hayırsız :p).

2- Araba kullanmak. İyi bir şöförümdür.(Sürücü değil) Kendimi iyi hissettiğim yerdir şöför koltuğu. Çok da dikkatliyimdir. Yolda, bayan olduğum için üzerime üzerime gelenleri nefretle kınıyorum. 8.5 aylık hamileyken bile araba kullandım.Korkak araba kullanan bayanlara da kızarım.

3-Sabahları ve akşam yemekten sonra, Türk Kahvesi içmeyi severim. Ama bunun yanında köpüklü bir capuccino'ya asla hayır demem.

4-Bilgisayar ve internet. Hem sörf yapmayı, hemde chat yapmayı severim. Bloğumu da unutmayalım.

5-Denizde yüzmeyi ve saatlarce oynamayı severim. Öyleki ellerim buruş buruş olur.

6-Özellikle sevdiğim insanlarla hoş sohbeti severim.

7-Kendi yaptığım ürünleri başkalarına hediye etmeyi severim. Bu nedenle evimde çok az kaldı(cam boyama, ahşap vs.)

8-Kozmetik ürünlerindeki yenilikleri takip etmeyi. Kullanıyormusun diye sormayın. Sadece nemlendiricilerim vardır.

9-Yemek yapıp yedirmeye bayılırım.

Valla şimdilik aklıma gelenler bunlar. Ben başkasını sobelemiyorum. Blogların birçoğu bunu yaptı sanırım. Ama arzu eden varsa lütfen yazsın. Hepiniz sevgiyle kalın.

24 Eylül 2007

1999-2007

25 Eylül 1999. Nasıl geçti anlamak mümkün olmadı. Zaman su gibi. Acısı, tatlısı her şeyiyle. Hayat arkadaşım, eşim, sevgilim, aşkım, limanım. Nasıl başladı?Şaşırdı insanlar . Nasıl internetten evlilik olur diye. Sanal başlıyan ilişkimiz, gerçeğe dönüştü işte.Bir öykü misali. İki kişi ile başlıyan hayatımız oğlumuzla renklendi. Belki sonrasında daha da renklenir kim bilir?

MUTLU YILLAR HAYATIM. NİCE SENELERE. Şimdilik Oğlumuzla..

SENİ SEVİYORUM....

21 Eylül 2007

Kumaş Boyama


Bu Besmele yazısıda yaptığım işlerden bir tanesi. İstediğiniz herhangi renkte bir kumaşı (kumaş boyandığında arkasına geçirmeyecek) alıyorsunuz. Benim tercihim ithal ipek. Boyıyacağınız deseni beyaz kopya kağıdı ile kumaşa geçiriyorsunuz. Elbette desenin ilk önce patron kağıdı dediğimiz ince kağıda geçirilmiş olması gerek. Sonrasında kumaş ile patron kağıdı arasına beyaz kopya kağıdı yerleştiriyorsunuz ve kaymaması için iğneliyorsunuz. Deseni kumaşa bir güzel kopyalıyıp gerçirdikten sonra kumaş boyası ile boyuyorsunuz. Boyanızı altın simli veya gümüş simli seçebilirsiniz. Ben bu tür hat boyamalarda altın simi tercih ediyorum. Hatta ve hatta, kumaş boyası satılan yerlerde ayrıca toz halinde sim satılır, ben boyanın içine bundan da ekleyip daha parlak bir görünüm elde ediyorum. Kullandığınız fırçanın bu iş için uygun olmasına dikkat etmenizi öneririm. Pebeo markası bu iş ideal. Boya için hangi marka derseniz Art-Deco veya yine Pebeo diyeceğim. Seçim size kalmış burada. Boyadığınız alan iyice kuruduktan sonra yani yaklaşık 6 saat sonra kesindir kuruması, kumaşınızın arkasından sıcak ütü ile sabittliyoruz ki herhangi bir şey olmasın diye. Gerçi benim kullandığım bu stilde, çerçeve olacağı için başına bir şey gelmez ama olsun, işi sağlama almakta fayda var diye düşünüyorum. Ayrıca boyadığınız alan sizi tatmin etmedi ve kumaş boyanın altından görünüyorsa iki kat boyıyabilirsiniz. Düz boyama stili gerçekten çok kolay bir o kadar da zevklidir. Tabi sevene. Sevgiyle kalın.

19 Eylül 2007

Dizi Sobem

İzlediğimiz dizilerle ilgili bir sobemiz var. Sevgili Kakaolu Sevgiden.Genelde bu sobede gördüğüm kadarıyla Türk Dizilerinden bahsedilmiş ama benim izlediğim bazı yabancı dizilerde Türk dizilerinin yanında. Ama Cnbc'de yayınlanan bahsedeceğim dizileri izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Başlıyalım
Türk dizilerimizle:

1- Bin Bir Gece: Kanal D
Neler olduğunu bilmiyenimiz yok sanırım. Ünlü Binbir Gece Masalıyla bağdaştırılmaya çalışılıyor ama ilgisi yok. Sadece Şehrazat ismi benziyor. Her bölümü ilgiyle izliyorum.





2-Avrupa Yakası: atv
Gülse Birsel'i gerçekten tebrik etmek gerekir. Ata Demirer ayrıldığında ümidim kalmamıştı ve dizi biter bir şekilde diyordum. Ama kuvvetli kalemi ve Sinan Çetin'in Yönetmenliğiyle süper bir komedi dizisi. Karakterlerin herbiri ayrı ayrı eğlenceli, ve oynayanların bir çoğu tiyatro kökenli veya bu işe gerçekten gönül vermiş insanlar. Yeni bölümlerde Gaffur tiplemesinin olmayışı bence eksi bir şeyler getirmez diye düşünüyorum.
3-Bizim Evin Halleri: Kanal 1
Bu diziyi TRT1'den beri takip ederim vede çok büyük zevk alırım. Bizden birileri vardır. İşin açığı uzun süreli tek yerli dizi. Şimdi şimdi biraz bozulmaya başladı. Örneğin bir Pembe karakteri vardı. Dizinin bazı bölümlerinde XL mankenlik yaptı. Diksiyonunu düzeltti, şimdiki bölümlerde yeniden yemeni örtüp, yerel lehçe ile konuşmaya başladı. Sanırım senaristler değişti. Bu diziden bir çok başka diziye transferler oldu esasında.
4- Arka Sokaklar: Kanal D
Polisiye ama bir o kadarda komik geliyor. Hele Rıza Babanın kızını Ali'ye vermek istememesi çok hoşuma gidiyor. Elbette Çoban'ı ve ailesini unutmamak gerek. Hepsi çok başarılılar bana göre.



5-Kurtlar Vadisi: Show

İşin açığı başlarda hiç seyretmedim ama geçen seneden bu seneye seyretmeye başladım ve yeni bölümlerini merakla bekliyorum.


Yabancı Diziler:
1- Ghost Whisperer: Cnbc-e
Bu tür dizileri severim. Korku ve gerilim bir arada. Dizide ki kadın ölülerle konuşabilme yetisine sahip. Bu dünyada sıkışıp kalmış ve diğer dünyaya geçemeyen ölülere daha doğrusu ruhlara yardımla ilgili. Her bölümde farklı bir konu var. Bu da benim daha çok haşuma gidiyor.









2- CSI-NY: Cnbc-e
Polisiye olan bu dizide; cinayetlerin nasıl işlenmiş olabileceğini ve kanıtların nasıl elde edildiğini anlatıyor kısaca. Cinayetin nasıl işlendiği değil ama kanıtların tereyağından kıl çeker gibi bulunmasını izlemek değişik geliyor.








3-NIP-TUCK: Cnbc-e

Bu diziye hangi kategori derseniz,bunu gerçekten kesin şudur diyemiyeceğim. Ancak iki yakın arkadaş estetik cerrahın, başına gelen çeşitli olaylar bu dizide yer alıyor. Bayanların estetiği ne kadar değer verdiğini anlatan bir dizi. Benim favorilerim arasında. Ancak +18 yaş ibaresi var ve saat 23.00'den sonra yayınlanıyor.





Şimdi ben sobelemesem olmaz değil mi? Bende Aytuğ'yu, Margo'yu ve Rahşan'ı sobeliyorum. Bakalım onlar hangi dizilerden hoşlanıyorlar.

Sevgili Devin'in Yaşadıkları

Sevgili Eda sayfasında anlatmış ve bizlerinde kendi bloglarında bu konudan bahsedilmesini rica etmiş. Ne demek dedim ve bende hemen yayınlamaya karar verdim. Önemli olan bu tür yazıları daha çok kişinin okuması ve insanlığın daha ölmediğinin anlaşılması diye düşünüyorum. Sevgili Eda'nın yazdığı postu aynen yayınlıyorum.Yalnız ben resimleri ekliyemedim. Bazı problemler oldu sanırım. Ama olsun, bende yazıyı yayınlıyarak duyurmak istedim bloğumdan.
Hani demin dedim ya bir sürprizim var diye işte sürprizim. Bu gün hiç yazı yazmadım evde değildim neredemiydim? Okumaya devam…
Hatırlarsınız 4 Eylül’de yazdığım bu Cerrahpaşa Hastanesi’ne Devin’ciğim Aracılığı ile Tam Destek ve 5 Eylül’de yazdığım bu yazımı Melekler Geldi
Canım dostum ♥♥♥♥ kuzu kuzu pembem Devin’im ♥♥♥♥ yani Bir Kedinin Hatıraları 16 Eylül’de bunu yazmıştı.
(Sabah uçuyorum İstanbul’a. Zaman geçiyor valla. Yeni koltuklarda ilk kemoterapi olacak bakalım. Neyse, bu da bitince kalacak bir tane. Havalar sıcak hala, denize girmeye devam. İstanbul soğukmuş, yanıma ne alacağımı bilemedim. Neyse, evde uzun kollu bir şey buldum, onu götürüyorum. Eh, 35 dereceden 25 dereceye gidince ciddi bir mevsim farkı oluyor. Gerçi burada da geceler serinlemeye başladı şükür. Ama daha Kasım ortasına kadar soba filan yakmayız. Babam ve Oğlum’u seyrettim. Çok güzel film olmuş, öyle dedikleri gibi fena bir duygu sömürüsü filan da görmedim ben. Duygusal, güzel bir film olmuş işte. Daha ne olsun yani. Döndüğümde görüşürüz sevgili günlükçüm. Şu fotoğraf makinesini bulsam iyi olacak. Kalkayım onu arayayım bari.)
Vee evet bu gün yani 18 Eylül 2007′de Devin kuzusu İstanbul’daydı. Cerrahpaşa Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniğinde 6 saat süren kemoterapi için. Sabah 11 gibi yanındaydım dostumun. Düşünsenize 4 Eylül’de Devin’imizin başlattığı kampanyaya destek olmak için yazdım ve siz güzel dostlar da ona destek oldunuz hepinize Devin adına ve şahsım adına minnettarım. 5 Eylül’de ise müjdeli bir haberle Devin’le telefonda çığlık ata ata konuştık. Resmen kalbim yerinden fırlayacaktı! Sevinçten ağlamak bu olsa gerek dedim kendi kendime. 5 Eylül’de yazdığım bu yazımda ki Melekler Geldi ve bize bunları haber etti.

(Sevgili Dostlar, Gösterdiğiniz ilgi sabah beri annemle beni hüngür hüngür ağlatıyor. Ancak birdenbire bir melek geldi ve dedi ki, “Ben size İstikbal Mobilya’dan 4 koltuk alıyorum ama ismimi yayım etmenizi istemiyorum.” Bir başka melek, Arşimedmedikal, http://www.arsimed.com.tr/list/list.asp?ktgr_id=354 adında, daha geldi ve dedi ki “Biz de size özel kemoterapi koltuğu bağışlıyoruz”. Bu özel kemoterapi koltuklarının tanesi 5000 ytl arkadaşlar.Böylece 4 koltuk ararken, oldu 5 koltuk…)
Cerrahpaşa Radyasyon Onkoloji Kliniği’nde kaldığım 6 saat boyunca Devin’i daha yakından tanıma şansım oldu. Sadece telefonla konuştuğum bir insan nasıl bu kadar hayat dolu, matrak ve sevgi dolu olabilirdi. Kendisi bir anne ve bana da arkadaştan öte anne sevgisi ile bir sarıldı ki size anlatamam.
Kapıdan içeri girerken yüreğim pır pır etti. Ya ağlar da onu üzersem diye çok korktum. Ama Devin maşallah o kadar şen şakrak ki; size yemin ederim o muhteşem hastane personeli ona hayran. Nasıl olmasınlar ki! Bu matrak hatuna; hemşiresinden bölüm başkanına, doktorundan müstahdemine kadar hepsi kocaman saygı ve sevgi duyuyor.
Aşağıdaki resimlerde tedavi gören diğer hastalar Devin’le aynı günde kemoterapi tedavisi gördükleri için çok şanslılar. Yaşadığım olayı anlatacağım bana hak vereceksiniz. Bir bayan geldi oda tedavi gördü ancak 20 dk. falan kalmasına rağmen mutsuz ve huysuzdu. Acılarından bıkmış belli ki ona da hak vermek lazım ve tüm vücudunu sarmış hastalık.
Devin’e hemşireye odada ki bizlere de dert yandı, huysuz tavrı ile. Ama Devin sabırla ona nasihat verdi ve pozitif olmasına çalıştı. Neyse güzelce geçmiş olsun diyerek teyzemiz gitti.
Günün Bombası 1 :
Sonra sanırım bölüm başkanıydı ( Devin’cim okursun sen yanlışsa düzeltelim ) Prof. bir bayan hocamız geldi ve yanında da hastane evrak işlerine bakan bir bayan vardı ve Devin’e ne dese beğenirsiniz: ” Rica etsem bir elinizi sürün kendisi çok pesimistdir” dedi. ( Kelime Anlamı: Tüm olaylarda kötü-olumsuz bir taraf arayan kişiler. )
Görüyormusunuz işte ! Ben bu gün dünyadaki hiç bir zenginin alamayacağı bir pırlantaya sahip oldum. Oysa ki ben Devin’e destek olmak, onu eğlendirmek için gitmiştim. Ama size yemin ederim ki; hastane ortamındayım diye demiyorum, Devin’i tanıdıktan sonra hayata bakışım zaten pozitif olmasına rağmen daha da değişti. Hakkımda atıp tutanları bile artık sevgi ile karşılayacağım. Bir gün bir ömre bedel lafını, 12 Ekim 1978′den bu yana hayatı anlamaya çalışan ben EDA SUNER senden öğrendim. Daha önce nerelerdeydin ?… Ne demişler her şer’de bir hayır vardır! İşte bu can sıkıcı ama gelip geçecek bu durumu sen yaşamamış olmasan ben seni tanıma onuruna erişemeyecek ve bu güzel günü yaşayamayacaktım. Sana da dediğim gibi ♥♥♥♥ seni çok ama çok sevdim be komik kadın ! ♥♥♥♥ Allah baba seni başımızdan eksik etmesin canım dostum Devin’im…
Günün Bombası 2 :
Saat 11 gibi kapıdan içeri kocaman fotoğraf makinası ile bir bey ve güzel bir bayan girdi. Onlar ülkemizde kaliteli yazıları ile tanıdığımız Tempo dergisi ekibinden başkaları değildi! Meleklerin hediye ettiği koltukları ve bu güzel olayı konu edebilmek sesimizi herkese duyurmak için gelmişlerdi. Önce meleklerimize, sonra melek yardımcıları olan diğer meleklere yani bloglarında konu eden siz değerli dostlara ve Tempo dergisine buradan da teşekkür ederiz. Söylediklerine göre haftaya Çarşamba yani 26 Eylül 2007′de Tempo dergisininden röportajı okuyabilirsiniz.
Devin’de ben de fotoğraf makinalarımızı unutmuşuz. Ancak akıllı bıdık Devin cep telefonu ile çeksene dedi ve ben teknolojiye şükrettim.
İşte resimler. Sizden ricam bu yazımı sizlerin de bloglarınız da duyurması. Çünkü adını vermek istemeyen bizim gizli meleğimiz okuduğunda ona nasıl minnettar olduğumuzu görsün istiyorum. Ve tabii ki Arşimed’den Faysal Gökyöz beyde.
Bu resimdeki kemoterapi koltuğu http://www.arsimed.com.tr/list/list.asp?ktgr_id=354 adına bağışlandı. Resimdeki bu güzel insan işte hayata bu pencereden bakıyor ! Veee eli göğsünde size teşekkür ediyor.
Demedim mi ben size! Nasıl candan diye ! Siz ona bir elle sarılıno Bir Kedi olduğu için sizi tüm paticikleri ile işte böyle sarmalıyor.
Cerrahpaşa Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniğinde ki oda.Soldaki 3 ve en altta ki resimde ki koltuk ile yani İstikbalden4 koltuk bağışlayan; adını gizli tuttuğumuz o güzel ♥ kalpli meleğimizden.

Tekrarlıyorum: Sizden ricam bu yazımı sizlerin de bloglarınız da duyurması. Çünkü adını vermek istemeyen bizim gizli meleğimiz okuduğunda ona nasıl minnettar olduğumuzu görsün istiyorum. Ve tabii ki Arşimed’den Faysal Gökyöz beyde.

18 Eylül 2007

BİRAZDA ŞİİR

Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın...
William Shakespeare

En uzak mesafe ne Afrika’dır
ne Çin, ne Hindistan,
ne seyyareler
ne de yıldızlar geceleri ışıldayan…
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir
Birbirini anlamayan
Can Yücel

DOSTLUK
Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.
Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.
Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider, dostluk,
sen yanı başımızda kalırsın
Nazım Hikmet RAN

GELDİGİMDE
Geldiğimde notun duruyordu masanın üzerinde
Sekizde yatmıştın
Saatime baktım sekizi beş geçiyor
O gün anladım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığı
Aramızda düşman gibi duran zamanı
O gün anladım
Senin bana erken
Benim sana geç kaldığımı
Murathan MUNGAN

AĞLAMAK MESELESİ
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Ayıpsız, Aşikare, Yağmur misali?
Neylersin alışkanlık
İçin kan ağlarken yüzün güler
Dikilitaş gibi dinelirsin yine.
Yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer,
Anneler gibi ağlamanın yiğitliğine?
Nazım Hikmet RAN

AĞLAMAK
Ağlamak
Bazı acılarda yetmez
Bazı ölümlere
Örtüsüdür bazı acıların
Örter, örtülmez
Savunur bir süre
Ağlayanlar sevinmeli
Sevin ağlayabiliyorsan
Acılar art arda dinmeli
Durur bir nöbetci gibi
Durur bir bekci gibi
Zamana gülmeli-gülmeli.
Sevin ağlayabiliyorsan
Unutmanın kardeşidir ağlamak
Uyur uyanır yatağında duyguların
Düşüncenin kucağında hep çocuktur
Ağlamak.
Özdemir ASAF

YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ
Yalnızlık, yaşamda bi an,
Hep yeniden başlayan.
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan.
Paylaşılmaz.
Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Özdemir ASAF

YARIN
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki
Yeni okula başlamışız
Yeni sevmişiz
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.
Daha doymamışız yaşamasına
Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki.
Özdemir ASAF

NE YAPARDINIZ?

Yine gelen maillerden birisi. Büyük bir ihtimal silerede geliyor bunlar. Bloglar paylaşım olduğu için yayınlıyorum bende. Bende kalmasın, herkes okusun diye.

NE YAPARDINIZ?...
Kararı siz verin. Komik bir cümle beklemeyin, çünkü yok. Yine de okuyun.
Sorum şu : Aynı kararı siz verir miydiniz?

Okuma ve öğrenme zorluğu çeken çocuklara özel eğitim veren bir okul için bağış toplama yemeğinde, çocuklardan birisinin babası katılımcılar tarafından asla unutulmayacak bir konuşma yaptı. Okula ve kendini adamış öğretmenleri kutladıktan sonra şöyle bir soru sordu:
'Dışardaki etkenler tarafından etkilenmedikçe doğa herşeyi mükemmel bir şekil ve sırada yapıyor. Ama yine de oğlum Shay, diğer cocukların öğrendikleri gibi öğrenemiyor. Diğer çocukların anlayabildikleri gibi anlayamıyor. Oğlumda doğal olması gerekenler şeyler nerede? '
Bu soru karşısında dinleyiciler sessiz kaldılar. Baba devam etti.
'Ben inanıyorum ki, dünyaya fiziksel ve zeka engelli Shay gibi bir çocuk geldiğinde, gerçek insan doğası kendini gösterme fırsatını buluyor ve bu da insanların o çocuğa davranış şekillerinde kendini gösteriyor.'
Ve sonra aşağıdaki hikayeyi anlatmaya başladı:
Shay ve babası bir gün parkta Shayın tanıdığı birkaç çocuğun baseball oynadıklarını gördüler. Shay sordu,
'Acaba oynamama izin verirler mi?'
Shay'in babası çoğu çocuğun Shay gibi bir çocuğun takımlarında oynamasını istemeyeceklerini ama aynı zamanda eğer oğluna izin verirlerse oğlunun o çok ihtiyacını duyduğu, engellerine rağmen başkaları tarafından kabul edilmenin özgüveni ve sahiplenme duygusunu vereceğini de biliyordu. Shay'in babası çocuklardan birinin yanına yaklaştı ve (fazla birşey beklemeyerek) Shay'in oynayıp oynayamayacağını sordu. Çocuk şöyle danışabileceği birilerine baktı ve sonra,
'Şu anda 6 sayı gerideyiz ve oyun sekizinci turunda. Herhalde takıma girebilir ben de onu dokuzuncu turda vurucu olarak sokmaya çalışırım' dedi.
Shay büyük bir gayretle takımın yanına gitti ve yüzünde kocaman bir gülümseme ile takım T-shirtini giydi. Babası gözünde yaş, kalbi sıcak duygularla dolu onu izledi. Çocuklar oğlunun kabul edilmesinden dolayı babanın mutluluğunu gördüler. Sekizinci turun sonunda Shay'ın takımı birkaç puan kazandı ama hala 3 sayı gerideydi. Dokuzuncu turun başında Shay eldiveni eline geçirdi ve sağ açık sahaya çıktı. Ona doğru hiç top isabet etmemesine rağmen oyunda olmaktan son derece mutluydu ve babası ona tribünlerden el salladığında yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Dokuzuncu turun sonunda Shay'ın takımı yine puan kazandı. Şimdi bütün kaleler doluydu, oyunu kazanma şansı ortaya çıkmıştı ve topa vurma sırası Shay'e gelmişti. Bu noktada Shay'ın vurucu olmasına izin vererek oyunu kaybetme riskini mi almalıydılar? Şaşırtıcı bir hamleyle Shay'e sopayı verdiler. Herkes onun topa isabet ettirme şansının sıfır olduğunu biliyordu, çünkü bırakın topa vurmayı Shay sopayı bile tutmasını bilmiyordu. Ama Shay sahaya çıktığında top atıcı, diğer takımın kazanma şansın bir kenara bırakarak Shay'e bu fırsatı tanıdıklarını görünce birkaç adım öne giderek yumuşak bir şekilde topu Shay'e doğru fırlattı. İlk topa Shay zorlukla sopayı savurdu ama ıskaladı. Atıcı tekrar birkaç adım öne doğru geldi ve topu yine yumuşak bir şekilde Shay'e doğru attı. Shay sopayı savurdu ve hafifçe topa dokunarak yere, atıcıya doğru vurdu. Oyun şimdi bitecekti. Atıcı topu yerden aldı, ilk kaledeki adamına kolaylıkla atabilecek ve Shay'i sobeleyerek oyunu bitirebilecekti. Ama atıcı topu aldı ve ilk kaledeki adamının başının üzerinden diğer takım arkadaşlarının erişemeyeceği bir yere fırlattı. Tribünlerdeki herkes ve iki takım da bağırmaya basladılar,
'Shay, ilk kaleye koş, ilk kaleye koş!'
Shay hayatında hiç bu kadar uzağa koşmamıştı ama ilk kaleye gidebildi. Şaşkınlıktan büyümüş gözleriyle yere çöktü. Herkes bağırmaya devam etti,
'İkinci kaleye koş, ikinci kaleye koş'
Nefes nefese kalan Shay zorlukla ikinci kaleye koşabildi. Shay ikinci kaleye geldiği sırada açık sahada diğer takımdan biri topu almıştı. Takımın en küçüğü olan bu çocuk kahraman olma şansını elinde tutuyordu. Topu ikinci kaledeki adamına atabilirdi, ama top atıcısının niyetini anladığından o da kasıtlı olarak, topu üçüncü kaledeki arkadaşının başının üzerinden attı. Herkes bağırıyordu,
'Shay, Shay, Shay, bütün yolu koş Shay!'
Karşı takımdan birinin yardım ederek onu üçüncü kaleye doğru döndürmesiyle Shay üçüncü kaleye koşabildi, 'Üçüncüye koş Shay, üçüncüye koş!'
Shay üçüncüye gelirken diğer takımdaki çocuklar ve seyirciler ayağa kalkmışlardı ve bağırıyorlardı,
'Shay, hepsini koş! Hepsini koş!'
Shay hepsini koştu ve oyunu takımı için kazanan bir kahraman olarak herkes tarafından alkışlandı.
'O gün', dedi babası, gözlerinden yaşlar asağıya doğru süzülerek,'iki takımdaki çocuklar da dünyaya bir parça sevgi ve insanlık getirmeyi başardılar'. Shay bir sonraki yaza yetişemedi. O kış öldü. Bir kahraman olduğunu ve babasını mutlu ettiğini ve eve geldiğinde annesinin de gözyaşları içinde onu kucakladığını asla unutmadı.

17 Eylül 2007

İNÖNÜ GÖZLEMESİ

Bilmiyorum kaçınız biliyor bu tarifi, ama ben komşumdan yeni öğrendim. Hem yapımı çok kolay, hemde vitamin deposu. Özellikle yumurta yemeyen çocuklarınız için ideal. Öncelikle kaç yufkadan yapacaksanız o kadar yumurta kullanıyorsunuz. Eğer bu oran size fazla geldiyse 1 yufkaya 1/2 yumurta kullanabilirsiniz. Bolca yoğurt, kıvamı bu sağlıyor çünkü, elbetteki sıvı yağ ve biraz tuz. Resimlerde nasıl bir kıvamda olduğunu rahatça anlıyabilirsiniz.Öncelikle yufkaları yarıya bölüyorsunuz ve harcımızdan bolca sürüyoruz. Bolca derken gerçekten bolca.



Şekilde görüldüğü gibi katlıyoruz.


Hiç bekletmeden hemen tavamızda çok az yağda hemen alt üst pişiriyoruz. İçinde peynir ve maydanoz yok dikkat ettiyseniz. Yerken sanki varmış gibi oluyor. Çünkü yoğurt kesiliyor ve peynir hissi uyandırıyor. Yumuşacık bir gözleme. Şükrancığım iyi ki gösterdin, sağol canım. Sizlere de afiyet olsun. Arzu ederseniz sahurda yapabilirsiniz. Yumurta olduğu için tok da tutar diye düşünüyorum.

16 Eylül 2007

PAGET HASTALIĞI


Bu mail bana geldiği an sizlerle paylaşmaya karar verdim. Esasında mail olarak gönderilmesi isteniyordu ama bloğumda yayınlarsam daha çok kişiye ulaşabileceğimi düşündüm.


Anneler, kızlar, kız kardeşler, hala ve teyzeler, arkadaşlar vs. Kasım ayında , nadir rastlanan bir çeşit meme kanseri bulundu. Bir bayanın göğsünde bir isilik gelişti. Doktoru mamagrofisi temiz olduğu için antibiyotikle enfeksiyonu tedavi etti. İki kontrolden sonra isilik kötüye gitmeye başladı. Doktoru bir mamografi daha istedi.Bu sefer bir kitle görünüyordu. Biyopside hızlı büyüyen habis ur bulundu. Büyümesini geri çekmek amacıyla kemoterapi başladı, sonra mastectomy yapıldı, kemoterapi tamamlandı ve radyasyon tedavisi yapıldı. Şiddetli tedavinin yaklaşık dokuz ayından sonra bayan temiz bir sağlık listesi verdi. Yaşamının bir yılının her günü onunla doldu . Sonra kanser karaciğer bölgesine geri döndü . Dört tedavi aldı ve kaliteli bir hayat istediğine karar verdi, kemoterapinin daha sonradan ortaya çıkan etkisini yaşamak istemiyordu. Beş büyük ayı vardı ve son gününü en ince ayrıntısına kadar planladı. Morfine ihtiyaç duyduğu birkaç günden sonra öldü. Her yerdeki kadınlara dağıtılsın diye bu mesajı bıraktı KADINLAR, LÜTFEN NORMAL OLMAYAN HERHANGİ BİR ŞEY KARŞISINDA DİKKATLİ OLUN VE MÜMKÜN OLDUĞU KADAR ÇABUK YARDIM ALMAK İÇİNDE KARARLI VE İNATÇI OLUN.

Paget Hastalığı : Bu nadir tipte bir meme kanseri ve memenin dış çeperinde , meme ucunda ve haresinde isilik gibi görünüyor , daha sonra dış kenarı kabuklu bir yara haline geliyor.Meme kanserinden hiç şüphe duymadım ama kanserdi. Meme ucum bana hiç değişik gelmiyordu fakat isilik beni rahatsız etti, bu nedenle doktora gittim. Ara sıra kaşındı ve ağrıdı fakat bunların dışında beni rahatsız etmedi. Sadece çirkin ve sıkıntı vericiydi, doktorum ve dermatolog tarafından daha önce deri yangısı için verilen bütün kremlerle temizlenemedi . Biraz endişeli görünüyorlardı fakat kanser olabileceği konusunda beni uyarmadılar. Şimdilik, dışarıdaki pek çok kadının meme ucundaki yada çevresindeki bir isiliğin yada yaranın kanser olabileceğini bildiğini sanmıyorum. Benimki meme haresinde tek bir kırmızı sivilce olarak başladı. Meme ucunun Paget hastalığında problemin en büyüğü semptomların zararsız görünmesi. Çoğunlukla deri iltihabı veya enfeksiyonu olduğunu düşündürüyor, en önemli talihsizlik ortaya çıkartma ve bakımında gecikme.

SEMPTOMLAR NELER ? Meme ucunda kaşıntıya ve yanmaya neden olan sürekli kırmızılık, akıntı ve kabuk bağlaması. ( Benim durumumda , ben fark edene kadar çok fazla kaşıntı ve akıntı yoktu, fakat bir tarafta dış kenarda kabuk vardı. ) Meme ucunda iyileşmeyecek bir yara. ( Benimki meme haresi üzerinde idi.) Genellikle sadece bir meme ucu etkileniyor. Nasıl teşhis edilir? Doktorunuz fiziksel olarak muayene etmeli ve iki memeninde mamografisini acil olarak çektirmenizi istemeli. Kırmızılık, akıntı ve kabuk deri iltihaplanmasına çok benziyorsa bile, eğer yara tek memenizde ise doktorunuz kanserden şüphelenmeli. Neler olduğundan emin olmak için doktorunuz yaradan biyopsi almalı. Bu mesaj ciddiye alınmalı ve mümkün olduğu kadar çok sayıda akrabanız ve arkadaşlarınıza geç meliki birinin hayatını koruyabilmeli. Benim meme kanserim, büyük dozlarda kemoterapi aldıktan, 28 kez radyasyon tedavisi olduktan ve Tamaxofin aldıktan sonra yayıldı ve kemiklerimi sardı. Eğer başlangıçta meme kanseri teşhisi konulsaydı belki yayılmayacaktı...

TÜM OKUYUCULARA : Bu o kadar üzücü ki, kadınlar Paget Hastalığının farkında değiller. Biz diğerlerini bu mail ile hastalığın ve potansiyel tehlikesinin farkına vardırabiliriz, her yerdeki kadınlara yardım edebiliriz. Lütfen , eğer yapabilirseniz, bir dakika alır bu mesajı olabildiği kadar çok insana göndermek, özellikle akraba ve arkadaşlarınıza .Sadece bir dakika alır , sonucunda bir hayat kurtarır.


Ben bu konuda son derece bilgisizdim esasında. Umarım sizlerde bunu okuyup bilgi alırsınız. Hepiniz sevgiyle ve sağlıcakla kalın.

14 Eylül 2007

ACİL YARDIM

Yardıma ihtiyacım var çünkü counterlar kafayı yedi. Arka planları çıkmıyor. Beyaz bir sayfada akıp duruyorlar. Güzel counter sayfaları bilen varsa bana bildirebilir mi? Bunları düzenliyeyim ki hangi ülkeden, hangi şehirden, kimler online bileyim. Ben meraklının biriyim. Online ama nereden değil mi? Şimdiden hepinize teşekkürler.

13 Eylül 2007

RAMAZAN GELDİ HOŞGELDİ...


11 ayın sultanı Ramazan-Şerif geldi.
Ne çabuk gelir kimse anlamaz. Çocukluğumda bana 3 gün oruç tuttururlardı. Başında, ortasında, sonunda. Sonrasında sonuna sıfır ekleriz olur 30 Ramazan derlerdi. Seninki daha makbül. Çocuk aklı işte kanardım. Birde o sıcak günlere denk gelen zamanlarda annem ile anneannem beni nasıl oyalıyacaklarını bilemezlerdi.
Sıcak sıcak Ramazan pideleri. Mis gibi kokar. Sofra da beklenir. Ankara'da olduğumuz için, İftar Saati programı sofra başına geçilerek seyredilir. Çünkü TRT 1 deki İftara Doğru programı, Ankara'da ki ezanla aynı zamanda verilir. Ezan sonrasında da dua vardır. Gerçi şimdide var ama ne yalan söyliyeyim bana fazla tad vermiyor. Programın başında Kur-an'ı Kerim okunur. Bende Rahmetli anneannemin Latin harflerinde olan kitabını alır ve okunacak yeri bulmaya çalışır ve okurdum. Güzel günlerdi işte.

Ramazan-ı Şerifiniz hayırlı olsun.

Yeni Sobem

Sobeleme, ebeleme gerçekten çok güzel. Ama bu seferki blog annelerinin imecesi.

Zamanımız çocukları maalesef çok fazla internette zaman geçiriyor. Ne dersek diyelim bu bir gerçek. Hem çok renkli olduğu için, hem de çocuklarımızı, bizim çocukluğumuzdaki gibi sokağa bırakamadığımız için sanırım. Sizleri bilemem ama ben resmen sokakta büyüdüm. Yani eve bağımlı değildim. Rahatça sokakta oyunlar oynardık arkadaşlarımızla. Saklambaç, tombik, kuka, yakalamaca, istop.... Ama şimdi, hangi birimiz rahatça çocuklarımızı sokağa bırakabiliyoruz?Bizlerle beraber anca parklara gidip hava alabiliyorlar. Tabii bu bahsettiklerim sadece apartman dairesinde oturanlar için geçerli. Neyse sanırım bu bahsettiklerim çoğu annenin bir yarası.


Gelelim sobemize. Benim oğlum 5 yaşında olduğu için, internette online oynayabildiği bazı siteler var. Bunlardan bazılarını bende sizlerle paylaşıyorum ve blog annelerin imecesine bende katılıyorum. Ama ne olursa olsun bu siteler yinede ebeveyn gözetiminde olması gerekli. Ne olur ne olmaz :))


1- Kids Games
2-Fisher-price (Daha çok 1-3 yaş diyebilirim)
3-Big Fish Games (Hem online oyunlar var, hemde oyun indirebiliyorsunuz. Ben bile bayılıyorum)


Birde oyunları sizin seçip çocuğunuza oynatabileceğiniz siteler var. Çünkü kavgalı oyunlarda var bu sitelerde. Seçim size ait.

4-Oyna Bitir
5-Kral Oyun

Sevgili Karamelizenin sobesini yerine getirdim umarım.

12 Eylül 2007

KISKANANLAR ÇATLASIN OHHHH!!!!






Sevgili Eda dediğini yaptı ve büyük emeklerle banada header yaptı. İşin açığı, bana zaman ayırıp da böyle bir şey yapması gerçekten çok önemli benim için. Yaa düşünün bir kere. Hiç bir karşılık beklemeden .Yüzyüze hiç bir şekilde görüşmemişsiniz, sadece birbirinizin sayfalarına bıraktığınız yorumlar var. Karşılıklı almış olduğunuz pozitif bir enerji var.Öyle oldu bizimde. Sevgili Edicim yaptı banada bir header. Sakın kıskanmayın ama tam 5 tane, benim acemi çalışmamla 6 tane. Bende bunları artık dönüşümlü olarak bayıla bayıla kullanırım.

Kısakanmayın çünküm, aramızdaki enerji çook pozitif. Tekrar teşekkür ederim, sağol. Nasıl teşekkür etsem bilemiyorum. Ama şunu söyliyebilirim Edacım, sen gerçekten çok insalcıl ve sevgi dolu bir insansın. Zamanımızda kalmayan değerlere sahip birisin.

İnsanların suratlarına baktığımda, genelde onlar hakkında bir şeyler hissederim. Bu pozitifse, o insan benim hayatımdan genelde çok zor çıkar. Kalbimde yer eder. Sende bunlardan biri oldun. Çünkü bana karşılık beklemeden çok büyük bir hediye verdin. Tekrar teşekkür ederim canım. Yaşamında, hayatın tüm güzellikleri senin yanında, çirkinlikleri uzağında olsun. Sevgilin Ömi ile beraber. Allah ayırmasın.

ÇOOOK TEŞEKKÜR EDERİMMMM

11 Eylül 2007

Delidir Ne Yapsa Yeridir

Ben gerçekten deliyim sanırım. Ama bu deliliğim çok işe yaradı bu sefer. Koltuklarım ne zamandır gözüme batıyordu. Ne yapsam nasıl etsem. Kotukçuya versem dünyanın parasını istiyecek. Zaten bu koltuklar gitse gitse en fazla 5 sene daha gider. Ama ben görünümüne de dayanamıyorum. En sonunda Eskişehir'in Çarşamba Pazarından metresi 6 YTL'ye kumaşını aldım. Ama kafamda yaklaşık 2 aydır kaplamasını nasıl yaparım diye de kuruyorum. Elimde de Rus malı koltuk zımbası var, ama teli yok. Telini alayımda öyle yapayım. Cumartesi eşimle çıktık telini aradık. Çoğu yerde uygun zımba teli yok. Olanı aldık. Makineye yerleştirdik. Baktık basıyo ama yeterli değil. Ne yaparsın, ne edersin? En iyisi çiviyle çakalım dedim. Eşim diyor ki "olmaz tutmaz bu çiviler". "Ya zaten ben mobilyacı değilim, sadece kumaş kaplıyacağım." diyorum. Neyse efendim, eşime söktürdüm koltuğun yanlarını. Önce,koltuğun üzerine ince elyaf yayıp bir güzel yerleştirdim ve gelişigüzel diktim. Eğri iğnem vardı. Ama bu arada parmak uçlarımda acımaya başladı. İğne ne kadar eğri olursa olsun, batıyor çıkmıyor. Elyafı diktim yinede koltuğa. Kumaşı sökmedim zaten. Sonrasında aldığım kumaşı bir güzel kaplamaya başlarsın. Önce katlanan yeri, yani ortasını diktim üzerinden,kaymasın potluk yapmasın diye. Sonrasında kenarlar. Kapladıkça hoşumuza gidiyor. Eşim çivi çakma işini üstlendi ben yerleştirip el dikişlerini.

Koltuğun yanlarına sıra geldi. Ölçüp biçmişim zaten. Kumaşımı ona göre almışım. Başlarsın yerleştirmeye bir güzel. Ama önce iğnelersin, yerleştirirsin. Sonrasında çivilemeye başlarsın. Bu sefer çivi işi bende. Bu arada koltuk kaplanana kadar yaklaşık 2 dikiş iğnesi kırıldı, 20 adet de toplu iğnesi eğildi. Koltuk kenarlarının elimi ve bacağımı çizmesi parmak uçlarımın hissisleşmesi de cabası.

Oğlum bu arada "anne benim koltuğumu ne zaman kaplıyacaksın?" demeye başladı. Onada sıra gelecek elbet. Sırada daha iki tekli koltuk var. Onlarda kaplansın hele bir. Bende böyle deli olduktan sonra. Yaparım onlarıda. Fotoğraflarda benim artık dağılmaya başlamış halim ve oğlumun spiderman halleri görünüyor.


Sonunda, cumartesi ve pazarın tamamında kaplanan koltuğumuz. Zafer benimmmm. Eşim bana "ben işin %10'unu, sen %90'ını yaptın. Ellerine sağlık. Sen olmasan biz ne yapardık " dedi. Mutlu oldum. Buda bana yetti. Tabii yemek yapmak ve oğlumun banyo işi eşime aitti hafta sonu. Ama sonunda kendimle gurur duyuyorum. İnsan isterse neler yapabiliyor gerçekten. Koltuğumu yeni bir kumaşla kaplamak bana çiviler hariç 30 YTL'ye maloldu. Ama bu koltuğun yanları ayrılmasaydı, koltuğu kaplamam çok daha zor olurdu. Bilmem belki onuda yapardım belki....