25 Şubat 2008

GERÇEK BİR ÖYKÜ II

Bu gün merakla beklenen öykümün ikinci ve son bölümünü yayınlıyorum.

"İyi hoş atandır da, O ata bir defa olsun arayıp sormamıştır ki O’nu. Ki aynı kentte yaşamaktadırlar. Ve maalesef ki kız için baba kavramı diye bir şey var olamamıştır hayatta. Çünkü babasını, sadece resimlerden bilmektedir. Yani sokakta görse tanımaz babasını.

Yıllar yılları kovalar ve kız evlenir, mutlu bir evliliği vardır. Birde oğlu olmuştur. Dünya tatlısı. Hayat devam etmektedir.

Günler günleri kovalar. Kafasında biriken sorular cevaplanmadığı için, hep bir merak vardır, neden? Elinde bilgisayar vardır. Bir gün düşünür,” nete girsem de bir aratsam” der babasını. Babasının ismini yazar ve önüne bir iki net sayfası çıkar. Mail adresi de vardır. Hemen tutar mail atar babasına. Kafasında soruları olduğunu, nereli olduğunu bile bilmediğini ve varsa başka kardeşlerinin kendisinden haberdar olup olmadıklarını. Mailine cevap iki ay sonra aniden gelir.

Karşısındaki insan elbette şaşırmıştır. Sorularına cevaplarını alır uzun bir süre sonra. Kız ısrarla sorar. Bilmektedir iki kardeşi olduğunu. Ne olursa olsun anne ayrı baba birde olsa kardeşleri vardır.

Kız yok sayılmıştır. Kardeşlerine hiçbir şekilde O’ndan bahsedilmemiştir, yani yok sayılmaya çalışılmıştır. YOK. Bunu asla kabul edemez. Babasıyla Msn de görüştüğü bir anda kardeşlerinin yaşları hakkında bilgiyi zorlada olsa öğrenir. Sonrasında, “bakalım der, bulduk nasıl olsa peder beyi, belki buluruz kardeşlerimizide”.

Facebook çok gündemdedir, aratır bir gün ve karşısına 3 kişi çıkar. Sadece bir kişinin doğum tarihleri tutmaktadır. Kız bir mesaj atar ve sorar. Bulduğu kişi gerçekten kardeşidir. Mailleşmeler devam eder. Kız annesini ziyarete Ankara'ya geleceğini, bu sayede görüşebileceklerini söyler. Anlaşırlar ve buluşurlar. İkisi de çok heyecanlıdır. Çünkü 37 sene tek kardeş olarak kendini bilmiş ve öyle yaşamıştır. Kardeşi de bir ablası olduğunu yeni öğrenmiş ve bunun neden olduğunu anlamaya çalışmaktadır. Ama bu arada da çok şaşırmış ve heyecanlanmıştır.

Her ne kadar kızın babası saklamaya çalışsa da buluşma gerçekleşmiştir. Yani iki kardeş seneler sonra buluşmuş ve karşılaşmıştır."


Evet arkadaşlar.. Seneler sonra, şimdilik iki kardeş (çünkü bir tane daha var, ama kendisi askerde) olarak buluştuk. Bu duygunun yaşanmadan kimsenin anlıyabileceğini sanmıyorum. Ama saklıyarak, gizliyerek ve bir şeylerin üzerini örtmeye çalışarak hiç bir şey çözümlenmiyor. Hayat tesadüflerle dolu ve gerçekten çok küçük, her ne kadar büyük görünsede.

Benim kardeşimi arayıp da bulmam, bazılarından intikam alıp acı çektirmek asla değildi. Amacım; var olduğumu bildirmekti. Birde bir süre önce haberlerde okuduğum bir haberin, benim hayatımda gerçekleşebilme ihtimaliydi. Bu haber şöyle..

İngiltere'de ikiz kardeşler doğar doğmaz başka ana babalara evlatlık olarak veriliyorlar. Biri erkek biri kız. Seneler sonra iki kardeş, kardeş olduklarını bilmeden birbirlerini seviyorlar ve evleniyorlar. Olay bir şekilde ortaya çıkıyor ve hükümet bu evliliği yok sayıyor. İki insanın hayatları da böylece mahvoluyor. Olmaz olmaz dememek gerek. Herşey olabilirdi.

Kardeşlerimin veya benim yaşayabileceğimiz sağlık problemleri olabilirdi. Her neyse. Olay böyle gelişti. Yani şu FACEBOOK nelere kadir? Kardeşimi bulmamı sağladı işte. Yani buluşmamızı. Şimdi görüşüyoruz ve birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Benzerlik olarak şunu söyliyebilirim. Göz rengimiz aynı. Benimde O'nun da ela. Gerçek bir öyküm bu kadar.

22 Şubat 2008

GERÇEK BİR ÖYKÜ I

Bu postumda ilk bölümü var. Yazım bayağı uzun olduğu için iki bölümde yazmak durumunda kaldım. Merakla beklediğinizi biliyorum. İşte ilk bölüm aşağıda. İyi okumalar...

"Yıl 1971.Mayıs ayı. Doğar bir kız çocuğu. Her çocuk gibi vardır ana babası. Görünürde iyi anlaşırlar. Yoktur bir sorunları. Ama günler günleri kovalar sorunlar başlar iki çift arasında. Herkes kendine göre haklıdır. Ama bir el hiçbir zaman şaklamaz. Yani bir işe yarayıp ses çıkartamaz. Adam sorunlarını dışarıda çözmeye çalışır. Kendine göre sorunları vardır. Çözmeye içki şişelerinin yardımcı olacağını sanır. Sağlar çözümde. Çözümsüzlüğün çözümünü. Ev tatsızdır. Şeker katsa şekersiz, tuz katsa yinede tuzsuzdur ev. Dizelerde dediği gibi;

Buzdan evimiz
Tuzdan ekmeğimiz
Şekerden aşkımız vardı
Ve
Bir gün
Yağmur yağdı.

Doğru işte. Yağmur yağmıştı yuvalarına. İki tarafta karşı tarafı suçlamıştı ve aradıklarını bulamamışlardı birbirlerinde. Her kadın gibi evliliği kurtarmaya çalıştı başlarda kadın. Ama adam bulmuştu başkasında sevgiyi. Yada bulduğunu sandı. Fazla dayanmadı bu yuva, bu çatırtıya. Doğan kız çocuğunu mu sordunuz? O bir şeyin farkında değildi aslında. Yada öyle görünmeye çalışıyordu. Anne babası yan yana geldiğinde, onları kucaklamaya çalışıyordu her beraber çektirdikleri fotoğrafta. Sanki kurtarmaya çalışıyordu çatırdayan yuvayı, çocuk aklı işte.

Günler günleri kovaladı. İlkokul çağına geldi kız çocuğu. Yuva dağılmış, herkes kendi yoluna gitmeye başlamıştı. Adam başkasında bulmuştu mutluluğu. Evlenmişti sevgiyi bulduğunu sandığı kadınla, kendince bulmuştu. Yani kendi yolunu kendince kurmuş, hayatına devam etmeye başlamıştı. Boşanmış olduğu kadın evinin tüm sorumluluklarını yerine getirme gayreti içinde hayat mücadelesine girişmişti. Hayat çok zor ve bir o kadar acımasızdı maalesef.

Kız çocuğu olanlara bir türlü anlam verememişti. Bir gün okul çıkışı pastaneye giderken bir arkadaşını görmüştü. Kız babasıyla beraber pastanenin yolunu tutmuştu. Düşündü bir an. Neden? Der kendi içinde. Neden bende böyle bir durum yaşayamıyorum? Benim babam neden yanımda değil. Çok üzülür. Çünkü O’nu arayıp soran bir babası yoktur. Annesi olayları anlatmıştır. Başlarda etkilenmemiştir kız, arayıp soranda yoktur ama O’nu. Ne yapmıştır ki babasına, nasıl bir hata işlemiştir ki, babası O’nu arayıp sormamıştır?

Yıllar yılları kovalar. Kız 18 yaşını doldurunca arayıp bulur babasını. Sormak istemektedir O’na yıllarca aranıp sorulmamasının nedenini. Telefonla görüşür. Aldığı çok basit cevaplar vardır. Bulamadım. Şimdi evlidir ve iki evlat sahibidir. Kendi hayatı düzenlidir ve bozmak istememektedir.

Kız, yıllar geçtikçe babasına karşı hiçbir şey hissetmemeye başlar. Çünkü; her neden diye sorduğunda, cevapsız kalan onlarca soru arasında boğulmaktadır. Annesine sorduğunda ise; aldığı cevap her zaman “O senin babandır. Asla nefret etmemelisin. Ağaç kovuğundan çıkmadın. Ben senin ne kadar annensem, O da senin babandır, atandır”


Evet sizlere iyi hafta sonları. Yazım hatalarım içim şimdiden özür dilerim.

21 Şubat 2008

BOYUNLUK

Önceki postumun cevabını vereceğim, az kaldı. Biraz daha yorum almak istiyorum. Ama şunu söyliyeyim Burcu Güneş veya Gündeş değil. Annem de değil :). Önce bu yapmış olduğum boyunluğu göstermek istedim sizlere.

Bu boyunluk sevgili Ruşen'e doğum günü hediyem. Geçen cumartesi doğum günüydü. Kim bu bayan derseniz, kendisi benim eltim oluyor. Tekrar doğum günün kutlu olsun canımcım.

Gelelim boyunluğun tarifine. İpim kristal denilen parlak iplerden. 5 numara şişle ördüm. 35 ilmekle başladım ve selanik ördüm. Yaklaşık 150 gr ip gidiyor. O da selanik olduğu için. Belli bir miktar ördükten sonra 5'er ilmek ayırarak ördüm. Yani 5 ilmek ayırdım ve yükselttim.7 parçaya ayırdım. Şeritler elde ettim. Sonra yaklaşık 42 sıra ördükten sonra birleştirdim hepsini örmeye devam ettim. Boynunuzu saracak hale geldikten sonra, tekrar aynı şekilde 5'er ilmek 7 parçalı şeritler yaptım. Ama bu sefer diğer şeritlerin aralarından geçirerek (sepet şeklinde) bir alttan bir üstten olacak şekilde. Bütün şeritler tamamlanıp sepet gerçekleştikten sonra ilmekleri birleştirdim ve selanik örmeye devam ettim. Bittikten sonra süsledim. Üzerine güller yaptım. Ruşen çok beğendi. Palto üzerine atkı yerine hoş bir şey oldu bana göre.

19 Şubat 2008

GERÇEK BİR ÖYKÜ

Bu ve bundan sonra yazacağım bir iki post gerçek bir öykü. İster inanın, ister inanmayın. Bu postta sadece sizlere sormak istedim. Benim yanımda olan bayan sizce kim? Aramızda nasıl bir benzerlik var? Şimdilik bu kadar. Yorumları alıp bundan sonraki postumda hikayeme başlıyacağım.

12 Şubat 2008

SÜRPRİZ

Uzun zamandır yoktum değil mi? Sömestr tatili nedeniyle oğlumla beraber Ankara'ya gittik. Hem özlem giderdik annemle, hemde gezip dolaştık. Tabii bu arada eşim de bizleri bayağı özledi. Heyecanlı ve sürprizlerle dolu bir tatil oldu hepimiz için.

Ankara'da Çiftlik yakınlarında Atatürk'ün Selanik'te doğmuş olduğu evin kopyasını gezdik önce. Ama şunu söylemeliyim bu geziden hiç mutlu olamadım. Bu ev ilk yapıldığı zamanlarda annem beni gezdirmişti. O zamanlar eve girebilmek için ayakkabımızı bile çıkartmıştık. Şimdi, dışarısı çamur olsun önemli değil. Gir nasıl istersen. Tamam çıkartmayalım ayakkabıyı ama en azından galoş giydirilebilir. Fotoğraf çekmek yasak. Ama tanıtıcı hiç bir resim ne veriliyor ne satılıyor. Sadece basit bir iki rozet. Evin içi o kadar soğuk ki anlatamam. Dışarısı daha sıcak. Evin içinde bir hoh yaptın mı neredeyse nefesiniz buz olup düşecek durumda. Halbuki panjurlar açılıp içeriye güneş girmesi sağlansa o bile yetecek. Kimse kalorifer yakılsın demiyor. O odalara mankenler konulsa da azıcık canlandırma yapılsa. İnanın içim parçalandı.

Yeni açılan Panora Alışveriş merkezine gidip köpekbalıklarını gördük. Akvaryum bayağı güzeldi, hoşumuza gitti. Deniz balıklarına özel bir akvaryum. Ama bayağı uzak şehir merkezine söylemeliyim.

Eymir Gölüne gittik bir gezi ile. Göl çok güzeldi. Buz tutmuş tamamen. Beyazın güzelliği bir başka olmuş.

Hereos of China gösterisine de gittik. Ve inanılmazdı. Bunların hiç mi kemikleri yok. Uzun borulara sanki vantuzlu gibi yapışıyorlar, tırmanıyorlar, üstüne üstlük birde flüt çalıyorlar. Muhteşemdi tek kelime ile.

Sonunda Eskişehir'e döndük. Kucaklaştık eşimle. Hele oğlum eve girer girmez "evim benim, babam benim, bilgisayarım benim".

Bir de son havadis sizlere, sonunda maya tuttu sanırım. Üç kişi olan ailemiz, sanırım Eylül sonu Ekim başında dört kişi olacak. Anlıyacağınız 5 haftalık hamileyim. Hayırlısı bakalım. Bu benim dördüncü hamileliğim, ama bir evladım var. Bir önceki postumda başımdan neler geçtiğini anlatmıştım. Korkularım yok değil. Allah hayırlısını versin ve tamamını erdirsin. Beni herhalde top gibi yuvarlıyacaklar sonlarına doğru. Böyle bir kiloyla çok zor günler beni bekliyor. Dualarınız benimle olsun. Şimdilik benden bu kadar.