30 Aralık 2008

2009 MERHABA

Geçti kocaman bir yıl daha. Devriliyor ardı arkasına. Çok iyi hatırlıyorum; hep hesap yapardım 2000 senesinde kaç yaşında olacağım diye. Her neyse; hepinizin yeniliklerle dolu gelen 2009 seneniz mutlu ve umutlu olsun.

YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN

16 Aralık 2008

Üç Aylık olmaya doğru

Zaman su gibi akıyor ve inanın ben bu aralar nasıl geçtiğini; sabah olupta, nasıl akşamın geldiğini anlıyamıyorum. Kendime ayırabileceğim kaliteli bir zamanım asla yok. Berke'nin veli toplantısına bile giderken eve nasıl döndüğümü hatırlamıyorum. Altay anne sütü alıyor sadece. Ne su nede mama. Ayrıca aldığı sadece D vitamini. Gelişimimiz çok normal düzeyde seyrediyor. Aşılarımızı yaptırıyoruz. Ve de bol bol altımızı kirletiyoruz haliyle. Ama akşamları saat 9:30 civarlarında yanımıza kimse yaklaşmasın nedensiz ağlamalarımız var. Bu ağlamaları tek susturan da fön makinem. İster inanın ister inanmayın tek bu aletin sesiyle susuyor ve hatta bu sesle uykuya dalıyor. Akşamlarımız banyoda geçiyor. Kenidimizi sevdirmekten nefret ediyoruz. Ağır abiyiz yani. Halbuki şöyle mıncıklasam ne olur. Babası kimi zaman dayanamayıp sıkıştırıyor, başlıyor Altay ağlamaya. Susturmak benim işim elbet :)

Berkeme gelince yavrum; okumayı sökmeye çalışıyor o da. Benimle ders çalışmak daha hoşuna gidiyor babadan ziyade. Bu nedenlede aşağıda gördüğünüz tablo yaşanıyor kimi zaman. Haa Altay'ı ayağımda görüpte böyle mi uyutuyorsun demeyin. Altay sadece oyun yapıyor bu halde uyumuyor. O'nun uyuma keyfi annenin ve babanın omzu. Hiç istememe rağmen kucakçı oldu. Neyse efendim Berkemin okumayı yazmayı sökmesine az kaldı. Okurken ikinci harfle başlatıyor kelimeyi sonra düzeltiyor. Yazarken de harf unutması var şimdilik. Ama şu da bir gerçek çok ağırız ve rahatız. Umarım bu hayatında başarısızlık getirmez oğluma.

Yoğun tempoya devam. Bu arada hepinizin geçmiş Kurban Bayramını kutluyorum. Geç oldu ama ne yaparsınız artık. Sağlıcakla kalın hepiniz.










12 Kasım 2008

Büyüyoruz

Zaman çok çabuk akıyor. Altay artık bayağı seçilir oldu. Olabildiğince anne sütü alıyor ama kimi zaman bende takat kalmadığı için Aptamil mama alıyoruz. Bu da genelde akşamları oluyor. Gece uykularımız elbette fazla değil. Kimi zaman gece saat 1 lere kadar oturup 4 saat sonra uyanıyoruz; kimi zamanda akşam saat 9 gibi uyuyoruz. Ama şu bir gerçek kış çocuğu olduğu için Altay çok gazlı. Bunun için bağırsaklarını rahatlatıcı ve de uyumasını sağlayan bitki çayı çok yardımcı. İlaç olarak da Metsil damla. Günlük mutlaka demir damlamızı alıyoruz ki vitaminsiz kalmıyalım. Ayın 20 si ve 22 si verem aşısı ile hepatit aşılarımız var.

Berke bayağı kıskanıyor Altay'ı. Sadece onunla ilgilendiğim vede beraber ders çalıştığımız zaman okumamız çok güzel. Ama ben ne zaman hem Altay'ı emzirip hemde Berke'ye ders çalıştırmaya başlarsam bildiği şeylerde kafadan uçup gidiyor. Sanki karşımda bambaşka bir çocuk oluveriyor. Eğer bunları aşamazsam bir psikologtan yardım almayı bile düşünüyorum. Çok zor günler gerçekten. Evde herkes benden bir şey bekliyor. Yemek yapmak bile bana çok zor gelmeye başladı. Eminim zamanla hepsi yerine oturacak. Ben azmettikten sonra hepsi yerli yerine oturur.







20 Ekim 2008

Bir Kaç Öneri


Öncelikle sayfamı ziyaret edip bana post yazan ve yalnız bırakmayanlara teker teker teşekkür ederim. İlk defa gelen bir iki arkadaş var onlarada hoşgeldiniz diyorum. Gelelim bir kaç öneriye. Haa bunlar ne ile ilgili deseniz, efendim yeniden anne olmanın keyfiyle vede tekrar çocuk büyütmekle ilgili elbet.

Öncelikle ikinci bir çocuğu mutlaka düşünün. İkinci defa anne olmanın verdiği mutluluk gerçekten bir başka. Ben tek büyüyen bir evlat olarak bunların zorluğunu birebir yaşadım. Çok zor gerçekten. Hem ilk çocukta anlamıyorsunuz nasıl büyüdüğünü. Aman orasına bir şey olmasın diye korkuyla yaklaşıyorsunuz.

İkinci bir çocuğa kesin karar verdiniz, ama lütfen arası fazla olmasın. Ben bu konuda bayağı geç kaldım. Berke ilkokula başladığı için çok zor oluyor. Bir yanda Altay'ı emzirirken, bir yandan Berke ile ders çalışıyoruz. Halimi siz düşünün.

Bebeğinizin doğum tarihi bahar aylarına denk gelirse sizin açınızdan daha kolay olur. Sonbahar vede kış bebekleri daha gazlı oluyorlar. Hemde üşümesin diye elinizden ne gelirse yapıyorsunuz. Yani hamile kalma zamanınız Temmuz Ağustos ayları gibi olursa tam denk geliyor. Hem sizin hamilelik döneminiz kolay geçiyor, hemde bebeğiniz daha kolay büyüyor.

Normal doğumdan asla vazgeçmeyin. Berke de zorunlu olarak sezeryan olduğu için Altay'ın doğumuda sezeryan oldu. Ameliyat nerden bakılırsa. Dikiş yerlerim hala açıyor vede sütünüz geç geliyor. İçinizin temizlenmesi yani lohusalık döneminiz yaklaşık yarıya düşüyor. Yani kanamanız 20 gün kadar oluyor.

Sütünüzü artırmak için alacağınız en güzel besin su. Bol bol su içmeyi ihmal etmeyin. Ben Berke'de de Altay'da da özellikle emzirirken dudaklarım kurumuş gibi hissettim. Meyva suyu, özellikle kayısı bağırsaklarınızı çalıştırmak açısından yararlı. Eğer incirle aranız iyi ise mevsimine göre kurusunu veya yaşını mutlaka tüketin. İncirin süt arttırıcı özelliği var. Tam oluyorsunuz bir montofon :)

Emzirmek gerçekten kilo vermenizi çok kolaylaştırıyor. Doğumda aldığım 12 kilonun yaklaşık 10 kilosunu şimdiden verdim. Daha 1 ayımızı doldurmadık. Gerçi meme uçlarınız başta çok açıyor. Acı içinize oturuyor, bu bir gerçek ama yapacak bir şey yok. Ben bunun için Garmastatin isimli bir merhem kullandım. Ama size kakao yağınıda önerebilirim. Yararını göreceksiniz emin olun.

Şimdilik öneriler bu kadar. Faydalı olabildiysem ne mutlu bana.

11 Ekim 2008

Hoşgeldin Altay



Herkese çok çok teşekkürler. Anca vakit bulup Altay'ımın resimlerini koyabiliyorum. Yoğun bir maratona başladık ve de devam ediyoruz. Kendimi toparlayıp işlerin başına çöküyoruz efendim.

Berke'den başlıyalım. Evde tek çocuk olmanın verdiği rahatlık artık olmadığı için, elbette huzursuz. Ama elimizden geldiğince yardımcı olmaya gayret ediyoruz hepimiz. Kardeşini gerçekten çok seviyor ama ilginin bölünmesinden son derece rahatsız. Derslerinide etkiliyor bunlar elbette. Bu aralar bayağı sallasakta dersleri hakederiz biz. Kafasını derslere vermek çok zor geliyor ona. Hatta Altay'ı emzirirken bana aynen şunları dedi " keşke bende emebilsem". Bu tür şeyler çok normal. Berke'm de bizlerde zamanla bunlara alışacağız elbette.



Hamilelikte toplam 12 kg aldım vede şu ana kadar yaklaşık 10 kgsunu verdim. Bunda en büyük etken emzirmem vede çok fazla su tüketmem.

Tek evladı olan herkese ikinci bir çocuk yapmaları şimdilik şiddetle tavsiye olunur. Katmerli anne olmak gerçekten çok güzel. Birde ikinci çocukta daha tecrübeli olduğunuz için çok daha rahatsınız. Ağlamasına çare bulabilmeniz daha kolay.

Berke'yi büyütürken hiç pişik yapmamıştım ama Altay'da bunu yaşadım. İmdadımızada sevgili Açalya yetişti. Türkiye'ye gelmeden önce konuştuğumuzda bahsetmisti bana Desitinden. Tam da onların bizi ziyarete geleceği gün Altay fena biçimde pişik oldu. Ya Huggies den , ya altını silerken Nivea ıslak mendilden, yada doğum yaptığım hastanenin çocuk doktorunun verdiği Hametam kremden bilemiyorum. Aslında ben pişik için bir tek Bepanten Plus krem kullanmıştım Berke'yi büyütürken, ama hadi bu kremde var dedim . Neyse efendim hemen Açalya'nın getirdiği desitini bir güzel sürersin sonrasında ne ıslak mendil nede huggies kullanırsın. Altını açınca direkt çeşmenin altına vede primaya devam edersin. Tek tük kaldı pişik ama o feci halinden eser kalmadı şükür.


Sağdan soldan anca bu kadar bahsedebildim şimdilik.Gelişmeleri ileride anlatırım.

Herkese tekrar teşekkürler ederim. Tek tek isim sayamadım . Yanımda olduğunuz vede beni yalnız bırakmadığınız için.

29 Eylül 2008

Hayata Yeniden Merhaba

Evet; minik bebeğimi sonunda sağlıkla dünyaya getirdik sonunda. İsmini ALTAY koyduk. 3580 kg ve 50 cm boyunda. Bir iki gün içerisinde resimlerimizi koyacağım. Ama biraz daha müsade. Çünkü sarılık çıkarttık ve doğum yaptığım hastanede fototerapi almak durumunda kaldık ve bugün eve gelebildik. Hem çok yorgunum hemde uykusuz.

Bana yorum bırakan ve iyi dileklerde bulunan herkese çok teşekkür ederim.

22 Eylül 2008

Doğuma Gidiyorum

Evet herkese şimdilik Allahaısmarladık. Önümüz Bayram olduğu için ve bebeğim de müsade ettiği için bu akşam saat 19 ile 20 arası sezeryan ile doğum yapacağım. Berke'yi de sezeryan ile doğurduğum için bu doğumum da sezeryan oluyor ister istemez. Zaten bebeğimi uzun bir süredir aşağıda taşıyordum ve bana hareket kısıtlılığı getirmişti. Bebeğimin görünen kilosu şu anda 3270kg. Ben şu ana kadar tam 12 kg aldım. Son zamanlarda ellerim birer odun parçası. Ayaklarım oldu birer patates. Neyse olacak artık :) Zaten normal doğum tarihide 1 ekim ile 10 ekim arasıydı.

Dualarınız benimle olsun. Hepiniz Allah'a emanet olun. Yakın zamanda doğum yapacak olan varsa Allah bir avazda kurtarsın. Sağlıcakla kalın...

14 Eylül 2008

Şimdi Okullu Olduk

Her ne kadar bir hafta kadar geçikmeyle de olsa postumu girebiliyorum. Evet büyük heyecanla oğlum baldan tatlım okula başladı. Ne heyecan hemde. İki sene kreşe gitsekte bir gece önce bayağı bir mızırdandık. Elimizden geldiğince eşimde bende anlattık ve de yatıştırdık oğlumu. Elbette kolay değil. Okula geliş gidiş servisle olacak. Anne götürüp getirmeyecek. Bütün bunlar birleşince az da olsa korku kaplıyor insanın içini. Eşim ve ben götürdük ilk günü oğlumu. Sınıfa çantamızı yerleştirdik ve tören alanına gittik. Benim için aşağıdaki resimde her ne kadar belli olmasada, inanın çok zordu. Ayakta fazla kalamıyorum hemen aşağıya iniyor bebek. Ama Allah o gün ekstra bir kuvvet verdi sanki. Resimde karnımda fazla belli değil sanki ama gelin birde onu bana sorun :)






Öğretmenimiz bayan. Sanırım oğlum için bir avantaj.


Şimdilik yine bu kadar. Doğuma az kaldı ama benim için bayağı zorlu günler ama atlatacağım Allah'ın izniyle..

30 Ağustos 2008

Bebekler sıra sıra

Evet bir sevinçli haber aldık bugün. Eltim de hamile. Ufak bir hesapla benim bebeğimle arasında tam 8 ay olacak. Allah sağlık bir şekilde tamamını erdirmek nasip etsin inşallah. Tabii bu arada Berke'nin pabucu maalesef dama atıldı. :)) Tebrikler Ruşen ve Doğan

Benden diğer haberlere gelince efendim... Doğuma şunun şurasında yaklaşık 1 ay kaldı. Ama ben Ramazan Bayramı öncesi kucağıma alırım diye düşünüyorum. 24-25-26 Eylül gibi. Zaten Berke'de sezeryan olduğu için bu bebeğimde sezeryan olacak. Ama zor yürüyorum artık. Malüm kilolu kaldık hamileliğe :))

Berkem, baldan tatlı oğlum bu sene ilkokula başlıyorrr. Heyecanlıyız hepimiz.

Annemide taşıdık sonunda Eskişehir'e..
Havadisler bu kadar.

4 Haziran 2008

Geldim mi?

Neredeyse ayda bir yazı yazar oldum. Ama bu son ara ayı da geçti. Nedenleri var elbette.
1- Evimizi boya yaptırdık. Bu halimle nasıl olduğunu anlayın bir zahmet. Ama sağolsun kayınvalidemler çok yardımcı oldular. Birde yerleştirmesi işi vardı elbet, hala devam ediyor desem yalan olmaz.
2- Oğlum su çiçeği çıkarttı. Gerçi hafif atlattı ama, bir hafta sonrasında bir enfeksiyon kaptı nedeni belli olmayan. Ateşi düşürene kadar mahvoldum. 40 dereceyi bulduğu anlarda kafayı sıyırıyordum. İşin açığı doktorumuzun verdiği ne ilaç nede 1 adet penisilin iğne fayda etmedi, sonunda augmentin yarar sağladı.
3- Hamilelik süresince her gün kendime iğne yapmak durumundayım. Kanımın sulanması açısından bu gerekli imiş. Ama artık çok zor gelmeye başladı. Yanılmıyorsam 120 felan oldu sayısı. Yaa sabırdan başka seçeneğim yok. Bebeğimizin cinsiyetini elbette öğrendik. Önce bir şok yaşamadım desem yalan. Sanırım kendimi kıza alıştırmışım. Hani ye ekşiyi doğur ayşeyi lafı var ya. Yalan. Yediğim ekşilerin hepsi boşa gitti. Kısmetse bir oğlumuz daha dünyaya gelecek. Ekim 9 gibi bir tarih var ama ben bayramda dünyaya gelir diye düşünmüyor değilim. Berke içinde 14 nisan demişti doktorum, 5 nisan doğumlu oldu. Şu anda kıpır kıpır içeride. Aldığım kiloya gelirsek , 5 aylık hamileyim ve baştan beri aldığım kilo sadece 4. Şaşılacak bir durum. Sevgili Açalya'nın demesiyle "yumurta mı doğuracan?" Bu bir bakıma iyi. Son aylarda daha fazla alınıyor çünkü. Ben 10-15 kg alarak bitirmeye razıyım. Ama bir sorunum var karın içindeki su miktarı az. Bu nedenle iş yapmam yorulmam vede oturmam bile yasak. Ayaklarımı uzatarak oturuyorum. Su içmeyi arttırmaya çalışıyorum bakalım artık.
4- Sevindirici bir haberde oğlum alt iki dişini kendi çıkarttı . Alttan diğer dişleri geliyordu zaten.
5- Son haberim de, annem Eskişehir'e yerleşmeye karar verdi. Yani yakınımda oturacak artık ve benim aklım Ankara'da kalmıyacak. Her an gözümün önünde olması çok iyi olacak. Onun açısından da bir bakıma iyi oldu. Ama 66 yaşına kadar Ankara'da yaşayıp şehir değiştirmek anneme çok zor geleceğini biliyorum.

En son da, bir önceki yazımda kıymalı poğaça tarifimi istemiştim. Teker teker verilen tariflerin hepsi denendi. Herkese çooooook teşekkür ederim. Sağ olun var olun.

Bana erkek isimleri gönderirseniz sevinirim. Çünkü ikinci erkek olunca isim koymak bayağı zor.
Ara verip yazamazsam kusuruma bakmayın ne olur. Sadece maillerime bakabiliyorum ve gelen yorumlarıma. Ben inanıyorum yalnız bırakmazsınız beni. Sevgili Biyo'nun son yazısında bahsettiği gibi " sanal arkadaşlıklar" Bu çok önemli gerçekten. İyi günlerde kullan sevgili Biyo. Gönderen kişi çok düşünceliymiş gerçekten.

Hepiniz sağlıcakla kalın.

16 Nisan 2008

Yardım

Hamileyiz ya... Bu aralar canım acayip derecede kıymalı patatesli poğaça çekiyor. Ama çok da üşeniyorum yapmaya. Bana yardım bu konuda yaa. Şöyle kolay yapılabilecek şipşak bir tarif istiyorum. Yardım edersiniz değil mi?Yerken şöyle çıtır çıtır ağızda dağılsın.

Ha kimileri diyebilir. Hazır alıver diye. Olmuyor arkadaş. Burada hiç bir yerde yapan yok benim istediğim gibi.

Tarifleri bekliyorum...

26 Mart 2008

TIĞ İŞİ ŞAL

Verdiğim aranın fazla olduğunu biliyorum, ama ne yaparsın işte hamileyiz ya. Sevgili Biyo'nun o güzel yazısını bile pas edemedim. Kusuruma bakma Biyocum. Yazdıklarına sonuna kadar katılıyorum arkadaşım. Bunun için çok geç kaldım ama anlayışla karşılacağını umarım.

Daha önceden bahsetmiştim. Korkuyordum. Neden mi? İlk üç ay içerisinde herhangi bir şey olmasından esasında. Ama şimdilik herhangi bir şey yok. Hamileliğe devam. Allah tamamını erdirsin diyoruz. Bu arada ilk üç ayda hiç kilo almadım, bu benim için çok sevindirici bir olay ve acayip derecede ekşili gıdaları yiyorum. Tatlıya bayılan ben ağzıma koyamıyorum. Şükür ne bir bulantım var, nede başka bir şey. Sadece uyku, bu da çok normal. Son testlerimde amniosenteze de ihtiyacım olmadığını söyledi doktorum. Yapılan kan testlerimin sonuçları bunu gösteriyor. Bende istemiyordum işin açığı. Neyse kısaca hamileliğimden haberler bu kadar. Tabi bu arada Aslı boş durmaz yaptı bir şeyler. Aşağıda resimleri olan şalı yaptım. Annemde çok beğendi bende O’na verdim. Kendime pembe renk yapmaya niyetim var. Sonra görüşürüz. Hepiniz sağlıcakla kalın.






25 Şubat 2008

GERÇEK BİR ÖYKÜ II

Bu gün merakla beklenen öykümün ikinci ve son bölümünü yayınlıyorum.

"İyi hoş atandır da, O ata bir defa olsun arayıp sormamıştır ki O’nu. Ki aynı kentte yaşamaktadırlar. Ve maalesef ki kız için baba kavramı diye bir şey var olamamıştır hayatta. Çünkü babasını, sadece resimlerden bilmektedir. Yani sokakta görse tanımaz babasını.

Yıllar yılları kovalar ve kız evlenir, mutlu bir evliliği vardır. Birde oğlu olmuştur. Dünya tatlısı. Hayat devam etmektedir.

Günler günleri kovalar. Kafasında biriken sorular cevaplanmadığı için, hep bir merak vardır, neden? Elinde bilgisayar vardır. Bir gün düşünür,” nete girsem de bir aratsam” der babasını. Babasının ismini yazar ve önüne bir iki net sayfası çıkar. Mail adresi de vardır. Hemen tutar mail atar babasına. Kafasında soruları olduğunu, nereli olduğunu bile bilmediğini ve varsa başka kardeşlerinin kendisinden haberdar olup olmadıklarını. Mailine cevap iki ay sonra aniden gelir.

Karşısındaki insan elbette şaşırmıştır. Sorularına cevaplarını alır uzun bir süre sonra. Kız ısrarla sorar. Bilmektedir iki kardeşi olduğunu. Ne olursa olsun anne ayrı baba birde olsa kardeşleri vardır.

Kız yok sayılmıştır. Kardeşlerine hiçbir şekilde O’ndan bahsedilmemiştir, yani yok sayılmaya çalışılmıştır. YOK. Bunu asla kabul edemez. Babasıyla Msn de görüştüğü bir anda kardeşlerinin yaşları hakkında bilgiyi zorlada olsa öğrenir. Sonrasında, “bakalım der, bulduk nasıl olsa peder beyi, belki buluruz kardeşlerimizide”.

Facebook çok gündemdedir, aratır bir gün ve karşısına 3 kişi çıkar. Sadece bir kişinin doğum tarihleri tutmaktadır. Kız bir mesaj atar ve sorar. Bulduğu kişi gerçekten kardeşidir. Mailleşmeler devam eder. Kız annesini ziyarete Ankara'ya geleceğini, bu sayede görüşebileceklerini söyler. Anlaşırlar ve buluşurlar. İkisi de çok heyecanlıdır. Çünkü 37 sene tek kardeş olarak kendini bilmiş ve öyle yaşamıştır. Kardeşi de bir ablası olduğunu yeni öğrenmiş ve bunun neden olduğunu anlamaya çalışmaktadır. Ama bu arada da çok şaşırmış ve heyecanlanmıştır.

Her ne kadar kızın babası saklamaya çalışsa da buluşma gerçekleşmiştir. Yani iki kardeş seneler sonra buluşmuş ve karşılaşmıştır."


Evet arkadaşlar.. Seneler sonra, şimdilik iki kardeş (çünkü bir tane daha var, ama kendisi askerde) olarak buluştuk. Bu duygunun yaşanmadan kimsenin anlıyabileceğini sanmıyorum. Ama saklıyarak, gizliyerek ve bir şeylerin üzerini örtmeye çalışarak hiç bir şey çözümlenmiyor. Hayat tesadüflerle dolu ve gerçekten çok küçük, her ne kadar büyük görünsede.

Benim kardeşimi arayıp da bulmam, bazılarından intikam alıp acı çektirmek asla değildi. Amacım; var olduğumu bildirmekti. Birde bir süre önce haberlerde okuduğum bir haberin, benim hayatımda gerçekleşebilme ihtimaliydi. Bu haber şöyle..

İngiltere'de ikiz kardeşler doğar doğmaz başka ana babalara evlatlık olarak veriliyorlar. Biri erkek biri kız. Seneler sonra iki kardeş, kardeş olduklarını bilmeden birbirlerini seviyorlar ve evleniyorlar. Olay bir şekilde ortaya çıkıyor ve hükümet bu evliliği yok sayıyor. İki insanın hayatları da böylece mahvoluyor. Olmaz olmaz dememek gerek. Herşey olabilirdi.

Kardeşlerimin veya benim yaşayabileceğimiz sağlık problemleri olabilirdi. Her neyse. Olay böyle gelişti. Yani şu FACEBOOK nelere kadir? Kardeşimi bulmamı sağladı işte. Yani buluşmamızı. Şimdi görüşüyoruz ve birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Benzerlik olarak şunu söyliyebilirim. Göz rengimiz aynı. Benimde O'nun da ela. Gerçek bir öyküm bu kadar.

22 Şubat 2008

GERÇEK BİR ÖYKÜ I

Bu postumda ilk bölümü var. Yazım bayağı uzun olduğu için iki bölümde yazmak durumunda kaldım. Merakla beklediğinizi biliyorum. İşte ilk bölüm aşağıda. İyi okumalar...

"Yıl 1971.Mayıs ayı. Doğar bir kız çocuğu. Her çocuk gibi vardır ana babası. Görünürde iyi anlaşırlar. Yoktur bir sorunları. Ama günler günleri kovalar sorunlar başlar iki çift arasında. Herkes kendine göre haklıdır. Ama bir el hiçbir zaman şaklamaz. Yani bir işe yarayıp ses çıkartamaz. Adam sorunlarını dışarıda çözmeye çalışır. Kendine göre sorunları vardır. Çözmeye içki şişelerinin yardımcı olacağını sanır. Sağlar çözümde. Çözümsüzlüğün çözümünü. Ev tatsızdır. Şeker katsa şekersiz, tuz katsa yinede tuzsuzdur ev. Dizelerde dediği gibi;

Buzdan evimiz
Tuzdan ekmeğimiz
Şekerden aşkımız vardı
Ve
Bir gün
Yağmur yağdı.

Doğru işte. Yağmur yağmıştı yuvalarına. İki tarafta karşı tarafı suçlamıştı ve aradıklarını bulamamışlardı birbirlerinde. Her kadın gibi evliliği kurtarmaya çalıştı başlarda kadın. Ama adam bulmuştu başkasında sevgiyi. Yada bulduğunu sandı. Fazla dayanmadı bu yuva, bu çatırtıya. Doğan kız çocuğunu mu sordunuz? O bir şeyin farkında değildi aslında. Yada öyle görünmeye çalışıyordu. Anne babası yan yana geldiğinde, onları kucaklamaya çalışıyordu her beraber çektirdikleri fotoğrafta. Sanki kurtarmaya çalışıyordu çatırdayan yuvayı, çocuk aklı işte.

Günler günleri kovaladı. İlkokul çağına geldi kız çocuğu. Yuva dağılmış, herkes kendi yoluna gitmeye başlamıştı. Adam başkasında bulmuştu mutluluğu. Evlenmişti sevgiyi bulduğunu sandığı kadınla, kendince bulmuştu. Yani kendi yolunu kendince kurmuş, hayatına devam etmeye başlamıştı. Boşanmış olduğu kadın evinin tüm sorumluluklarını yerine getirme gayreti içinde hayat mücadelesine girişmişti. Hayat çok zor ve bir o kadar acımasızdı maalesef.

Kız çocuğu olanlara bir türlü anlam verememişti. Bir gün okul çıkışı pastaneye giderken bir arkadaşını görmüştü. Kız babasıyla beraber pastanenin yolunu tutmuştu. Düşündü bir an. Neden? Der kendi içinde. Neden bende böyle bir durum yaşayamıyorum? Benim babam neden yanımda değil. Çok üzülür. Çünkü O’nu arayıp soran bir babası yoktur. Annesi olayları anlatmıştır. Başlarda etkilenmemiştir kız, arayıp soranda yoktur ama O’nu. Ne yapmıştır ki babasına, nasıl bir hata işlemiştir ki, babası O’nu arayıp sormamıştır?

Yıllar yılları kovalar. Kız 18 yaşını doldurunca arayıp bulur babasını. Sormak istemektedir O’na yıllarca aranıp sorulmamasının nedenini. Telefonla görüşür. Aldığı çok basit cevaplar vardır. Bulamadım. Şimdi evlidir ve iki evlat sahibidir. Kendi hayatı düzenlidir ve bozmak istememektedir.

Kız, yıllar geçtikçe babasına karşı hiçbir şey hissetmemeye başlar. Çünkü; her neden diye sorduğunda, cevapsız kalan onlarca soru arasında boğulmaktadır. Annesine sorduğunda ise; aldığı cevap her zaman “O senin babandır. Asla nefret etmemelisin. Ağaç kovuğundan çıkmadın. Ben senin ne kadar annensem, O da senin babandır, atandır”


Evet sizlere iyi hafta sonları. Yazım hatalarım içim şimdiden özür dilerim.

21 Şubat 2008

BOYUNLUK

Önceki postumun cevabını vereceğim, az kaldı. Biraz daha yorum almak istiyorum. Ama şunu söyliyeyim Burcu Güneş veya Gündeş değil. Annem de değil :). Önce bu yapmış olduğum boyunluğu göstermek istedim sizlere.

Bu boyunluk sevgili Ruşen'e doğum günü hediyem. Geçen cumartesi doğum günüydü. Kim bu bayan derseniz, kendisi benim eltim oluyor. Tekrar doğum günün kutlu olsun canımcım.

Gelelim boyunluğun tarifine. İpim kristal denilen parlak iplerden. 5 numara şişle ördüm. 35 ilmekle başladım ve selanik ördüm. Yaklaşık 150 gr ip gidiyor. O da selanik olduğu için. Belli bir miktar ördükten sonra 5'er ilmek ayırarak ördüm. Yani 5 ilmek ayırdım ve yükselttim.7 parçaya ayırdım. Şeritler elde ettim. Sonra yaklaşık 42 sıra ördükten sonra birleştirdim hepsini örmeye devam ettim. Boynunuzu saracak hale geldikten sonra, tekrar aynı şekilde 5'er ilmek 7 parçalı şeritler yaptım. Ama bu sefer diğer şeritlerin aralarından geçirerek (sepet şeklinde) bir alttan bir üstten olacak şekilde. Bütün şeritler tamamlanıp sepet gerçekleştikten sonra ilmekleri birleştirdim ve selanik örmeye devam ettim. Bittikten sonra süsledim. Üzerine güller yaptım. Ruşen çok beğendi. Palto üzerine atkı yerine hoş bir şey oldu bana göre.

19 Şubat 2008

GERÇEK BİR ÖYKÜ

Bu ve bundan sonra yazacağım bir iki post gerçek bir öykü. İster inanın, ister inanmayın. Bu postta sadece sizlere sormak istedim. Benim yanımda olan bayan sizce kim? Aramızda nasıl bir benzerlik var? Şimdilik bu kadar. Yorumları alıp bundan sonraki postumda hikayeme başlıyacağım.

12 Şubat 2008

SÜRPRİZ

Uzun zamandır yoktum değil mi? Sömestr tatili nedeniyle oğlumla beraber Ankara'ya gittik. Hem özlem giderdik annemle, hemde gezip dolaştık. Tabii bu arada eşim de bizleri bayağı özledi. Heyecanlı ve sürprizlerle dolu bir tatil oldu hepimiz için.

Ankara'da Çiftlik yakınlarında Atatürk'ün Selanik'te doğmuş olduğu evin kopyasını gezdik önce. Ama şunu söylemeliyim bu geziden hiç mutlu olamadım. Bu ev ilk yapıldığı zamanlarda annem beni gezdirmişti. O zamanlar eve girebilmek için ayakkabımızı bile çıkartmıştık. Şimdi, dışarısı çamur olsun önemli değil. Gir nasıl istersen. Tamam çıkartmayalım ayakkabıyı ama en azından galoş giydirilebilir. Fotoğraf çekmek yasak. Ama tanıtıcı hiç bir resim ne veriliyor ne satılıyor. Sadece basit bir iki rozet. Evin içi o kadar soğuk ki anlatamam. Dışarısı daha sıcak. Evin içinde bir hoh yaptın mı neredeyse nefesiniz buz olup düşecek durumda. Halbuki panjurlar açılıp içeriye güneş girmesi sağlansa o bile yetecek. Kimse kalorifer yakılsın demiyor. O odalara mankenler konulsa da azıcık canlandırma yapılsa. İnanın içim parçalandı.

Yeni açılan Panora Alışveriş merkezine gidip köpekbalıklarını gördük. Akvaryum bayağı güzeldi, hoşumuza gitti. Deniz balıklarına özel bir akvaryum. Ama bayağı uzak şehir merkezine söylemeliyim.

Eymir Gölüne gittik bir gezi ile. Göl çok güzeldi. Buz tutmuş tamamen. Beyazın güzelliği bir başka olmuş.

Hereos of China gösterisine de gittik. Ve inanılmazdı. Bunların hiç mi kemikleri yok. Uzun borulara sanki vantuzlu gibi yapışıyorlar, tırmanıyorlar, üstüne üstlük birde flüt çalıyorlar. Muhteşemdi tek kelime ile.

Sonunda Eskişehir'e döndük. Kucaklaştık eşimle. Hele oğlum eve girer girmez "evim benim, babam benim, bilgisayarım benim".

Bir de son havadis sizlere, sonunda maya tuttu sanırım. Üç kişi olan ailemiz, sanırım Eylül sonu Ekim başında dört kişi olacak. Anlıyacağınız 5 haftalık hamileyim. Hayırlısı bakalım. Bu benim dördüncü hamileliğim, ama bir evladım var. Bir önceki postumda başımdan neler geçtiğini anlatmıştım. Korkularım yok değil. Allah hayırlısını versin ve tamamını erdirsin. Beni herhalde top gibi yuvarlıyacaklar sonlarına doğru. Böyle bir kiloyla çok zor günler beni bekliyor. Dualarınız benimle olsun. Şimdilik benden bu kadar.

18 Ocak 2008

Çok Zor

Bir anne adayı için en zor anlardan biridir sanırım.
Hamileliği öğrenip, safha safha bunu yaşaması. Doğacağı günü sabırsızlıkla beklemek. Adını bile belirlemek. Alışveriş yapmaya başlamak. Ama nedensiz bir şekilde hamileliğin sona erdirilmesi gerektiğini öğrenmek. İçinizdeki varlığın, yaşayan, kalp atışlarını duyduğunuz, ultrasonografik fotoğraflarını gördüğünüz bebeğinizin bir nedenden dolayı enfeksiyon kapıp öldüğünü öğrenmek çok zor anlardan biri.

Adana'da yaşayan kuzenimin eşi tam 7,5 aylık hamileydi. Kuzenim benim için kardeş gibidir. Çok severim. Eşini de keza öyle. Hamileliklerini öğrendiğimde çok sevinmiştim. Mart başında doğumun gerçekleşmesi bekleniyordu. Hele kuzenim çok heyecanlıydı eşi hamile olduğu için. Sanki eşi değil de o hamileliği yaşıyordu. Eşinin üzerine çok düşüyordu, hamileliğini çok rahat yaşamasını istiyordu. Bu olay her ikisi içinde çok büyük bir yıkım oldu.

Olayı öğrendiğimde şok oldum diyebilirim. Oğluma hamile kalmadan önce başımdan iki hamilelik geçmişti. Ama nedendir bilinmez; ilk hamileliğim 8 haftalıkken bebeğin gelişimi olmadığı belirtilerek sonlandırıldı, yani küretaj oldum. Sonrasında benim ve eşimin tüm genetik testleri yapıldı, herhangi bir neden var mı araştırma yoluna gidildi. Testlerimiz her ikimizin de temiz çıktı. İlk hamileliğimin sonlandırımasından çok kısa bir süre sonra (yaklaşık 3 ay sonra) tekrar bir hamilelik yaşadım. İlk başlarda hamileliğim çok iyi gidiyordu. 10. haftaya geldiğimizde başta duyduğumuz kalp atışlarını bir anda duyamaz olduk. Bebek içimde ölmüştü ve tekrar bir küretaj yaşamam gerekiyordu. Bu ne demekti; ben bir katildim ve içimde bir canlı barındıramıyordum. Allah böyle bir olayı hiç bir kadına yaşatmasın. Psikolojiniz tamamen bozuluyor. Sanki sizi uçurumdan itiyorlar ve sonu yok, düşüp duruyorsunuz. Doktoruma sonuna kadar güveniyordum. Bir kadın için çok önemlidir Kadın Doğum Doktoru. Evliliğim başından beri aynı doktora gidiyordum. Güvensizliğim söz konusu değildi. Bana doktorunu değiştir başka doktora git dendi. İnsanları üzmemek için gittim. Ama sonunda küretaj oldum. Sonrasında yaşanılanlar çok acı. Genetik olarak bir problem yok ama yaşanılanlar ortada. Ben anne olamıyacağım diyordum kendi kendime. Kendi içimde yaşıyordum acılarımı. Başkalarıyla paylaşmak zor geliyordu.

Annem Ankara'da bir jinekologtan randevu alıp muayene olmamı istedi. Yapılan tüm testleri yanıma alıp doktorun masasının karşına oturdum. Tüm testleri inceledikten sonra bana doktorun dedikleri hala kulaklarımda:
"Tüm testleriniz temiz. Evlendiğinizde çiftler birbirlerine bir alışma devresi geçirirler. İnsana böbrek nakli yapılacağı zaman, nasıl uygun olanı bulmak için uğraşılırsa bunu da öyle düşünmen gerekir. Fiziksel olarak birbirinize uyum sağlasanızda, biyolojik olarak birbirinize adapte olamamışsınız. Bunun yanında sana diyebileceğim başka bir şey daha var. Allah; kadına, çok özel bir yeti vermiştir. Eğer yaşamış olduğun bir hamilelikte, dünyaya getirmeye hazırlandığın bebek, başlarda ( yani ilk üç ay içerisinde) sağlıklı değilse kadın vücudu bunu elemine eder, yani eler. Bir şekilde bebeğin yaşamına son verir. Elbette bunu kadın bilerek ve istiyerek yapmaz. Bu istemsiz olarak yapılır."Bana kısaca doktorun söyledikleri bunlardı. Beni muayene bile etmemişti doktor. Ama çok büyük bir rahatlama olmuştu içimde. Eskişehir'e döndüm. Düşünmemeye çalışıyordum artık yaşadığım hamilelikleri ve küretajları. Her şeyi oluruna bırakmıştım. 1 veya 2 hafta içerisinde şüphelenmeye başladım hamilelikten ve direkt doktoruma gittim. Test bile yapmadım. Bana idrar testinden sonra güzel haberi verdi. Hamileydim. Yani ben Ankara'da ki doktora muayene için gittiğimde zaten hamileymişim. O andan itibaren karar verdim. Artık nete girip bebeğim ne kadar oldu diye bakmıyacaktım. Alışveriş yapmıyacaktım. İlk üç ay nasıl geçti anlatamam. Benimle birlikte doktorumda aynı şekilde diyebilirim Üç ay geçince bana aynen şunu söyledi "bu son hamileliğin de böyle olursa sana nasıl söyliyebilirim diye düşünmüyor değildim. Ama o kısmı atlattık artık, derin bir nefes alabiliriz."

Ve sizlerinde bildiği gibi yaşam sevincim, oğlum, baldan tatlım Berke'mi dünyaya getirdim. Allah uzun ömürler versin benim oğluma ve hepimizinkine.

Kuzenimin eşinin yaşadıklarını çok iyi anlıyabiliyorum. Ama onunki daha acı esasında. Bebeği sezeryanla alma durumundalar. Hatta bu postu yazdığım sıralarda belki de operasyonla alınmıştır bile. Hamileliğiniz sonlanıyor, sezeryan oluyorsunuz, lohusalık dönemi yaşıyacaksınız ama ortada bebek yok. Ama ben inanıyorum ki onlar bunu atlatacaklar ve yeniden bebek sahibi olacaklar. Birbirlerine olan sevgileriyle bunu aşacaklar. Aşmak zorundalar. Geçmişler olsun ikinizede canlarım.

13 Ocak 2008

Volitan

Bu mail bana sevgili Edi'den geldi. Bende ufak çaplı bir araştırma yapıp nette bununla ilgili neler bulabilirim dedim. YuoTube da bile varmış. Geldiği akşam bir tek NTV ve Kanal24 Haber de bahsedildi. Bence işte Türk'ün gücü denilebilecek bir olay. 2007 tasarım ödülü alan Volitan'ın sahibi yani tasarlıyan insan Hakan Gürsu. İki dalda birincilik getiriyor hemde bu proje. Akıllara durgunluk verecek bir şey esasında. Aslında söylenecek sayfalar dolusu şeyler var Volitan hakkında. Umarım gereken ilgi ve alaka gösterilir. Böyle değerler az geliyor çünkü.

Flemenko ve Türkü

Flemenkoyu oldum olası severim. Ama bu bambaşka olmuş. Tebrik ediyorum sadece. Bu kadar başarılı bir şekilde olabileceği aklıma gelmezdi. Türkü ve Flemenko yan yana gelince ortaya müthiş bir şey çıkış. Bu şarkıyı Öykü ve Berk isimli iki kardeş seslendiriyor. Aşağıda yayınlanan klip bildiğim kadarıyla tek klipleri, umarım diğerleride yoldadır.


9 Ocak 2008

Çerçeveli Resimler


Uzun zamandır, çekmiş olduğumuz resimlere otomatik çerçeve eklemek istiyordum. Ama uygun programı bir türlü bulamamıştım. Geçenlerde nette sörf yaparken birden önüme bir site çıktı aradığımı buldum. İçinde o kadar çok yararlı programlar varki anlatamam. Belki size de yardımcı olur diğer programlar.

Sitenin adresi http://www.10001downloads.com/index.php.

Resimlerinize çerceve ekliyebileceğiniz program ise Photo Frame Show 1.4 Build 152 .Graphics bölümü altında Photographic adjustment adı altında görebilirsiniz.

Bu programı indirdikten sonra bende önceden çekmiş olduğum bazı resimleri hemen çerçeveledim. İşte bazı örnekler sizlere...

Oğlum

Bu resimde bendeniz efendim. Geçen sene doğum günümde.